Yayın Tarihi:03 09 2007 03:09(3159)

KOVUKLUKAYA (BOYABAT, SİNOP) İNSANLARININ SAĞLIK YAPISI VE YAŞAM BİÇİMLERİYLE İLİŞKİSİ

Yılmaz Selim Erdal 1

HEALTH STATUS of the KOVUKLUKAYA (BOYABAT/SİNOP) PEOPLE and İTS RELATİONS with THEİR LIFESTYLE

This study deals with health condition of Kovuklukaya (Boyabat. Sinop) skeletal remains which are dated to Byzantine period. 36 human skeletal remains from 25 graves are analyzed radiological and macroscopically.

The homogenous morphological characteristics of the skeletons, when considered together with the palatine torus and the other anomalies and pathologies of genetic origin, like os acromiale and osteomas, lead us to the conclusion that the skeletons of the Kovuklukaya belongs to an introvert familial community, and possibly they are of a single and large family.

Paleopatological finding such as high frequencies of cranial and post cranial traumas, abnormal dental attrition suggested that males and females of Kovuklukaya had different manual labor: females vvere yarn vvorkers and males were foresters. Differentiated demographical structure between the sexes might have resulted from different manual labor of males and females. Specific infections such us leper might have result from exportation of their product.

Genel Bilgiler

Sinop İli, Boyabat ilçesinin 10 km kuzeyindeki Çulhalı köyünün 300 m kuzeydoğusunda yer alan Kovukulukaya, Çankırı ile Sinop illerini birbirine bağlayan karayolunun yapımı çalışmalarında, güzergâh üzerinde yer alması nedeniyle, kurtarma kazısı yapılmasına karar verilen bir ören yeridir. Kurtarma kazıları Sinop Müzesi Müdürü Musa Özcan başkanlığında Arkeolog Fuat Dereli, Yrd.Doç. Dr. Şevket Dönmez ve Araş. Gör. Barış Özener'den oluşan bir ekip ile 22 Temmuz-20 Ağustos 2002 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir 2 .

Kovuklukaya ören yerinde yapılan arkeolojik kazılarda, buranın Geç Kalkolitik Çağdan İlk Tunç Çağı II dönemine kadar uzanan bir zaman diliminde iskân edildiği ve ören yerinde metal eser üretim atölyeleri kurulduğu belirlenmiştir (Özcan/Dereli/Dönmez 2003). Erken dönemlerde yerleşim olarak kullanılan ören yerinin tepe kısmında gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, buranın mezarlık olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. Taş sanduka ve basit toprak mezarlardan oluşan toplam 25 adet mezar gün ışığına çıkarılmış, bunlar KK'02 13 numaralı mezardan ele geçen haç aracılığıyla Bizans dönemine tarihlendirilmiştir (Özcan/Dereli/Dönmez 2003). Tekli ya da çoklu biçimde gömülen ölülerden in-situ olanlar batı-doğu yönünde sırt üstü yatırılmış eller, göğüs ya da karın üzerinde çapraz bırakılmış biçimde ele geçmiştir. İkincil olarak kullanılan mezarlarda, genellikle kemikleşmiş kalıntılar mezarın ayak ucunu oluşturan batı kısmına yığılmıştır. Gün ışığına çıkarılan 25 mezardan 16'sında bir, 7'sinde iki (14 birey) ve 2'sinde ise üçer adet iskeletin gömülü olduğu saptanmıştır. Örnekle 17'si erkek, 15'i kadın ve 4'ü çocuk olmak üzere toplam 36 bireyden oluşmaktadır. Erkeklerin kadınlara oranı 1,13 olup, bu değer normal topluluklardaki 1 erkeğe karşılık 1 kadın oranına (Ubelaker 1989) oldukça yakındır. İkincil cinsiyet karakterlerinin henüz gelişmediği 4 çocuk iskeletinde cinsiyet belirlenememiştir.

36 iskeletten 3'ü bebek (0-2,5 yaş), l'i çocuk (2,5-15 yaş), 1'i yeniyetme (15-18 yaş) 2'si genç erişkin (18-30 yaş), 9'u erişkin (30-45 yaş) ve 20'si yaşlı (45 ve üzeri yaş) grupta yer almaktadır. Bu değerler, toplulukta ölümlerin önemli bir bölümünün (% 81) 30 yaşının üzerinde gerçekleştiğini göstermektedir. Toplulukta ölüm yaşı belirlenebilen 32 erişkin bireyin ortalama yaşı 46,3 yıl olarak bulunmuştur (Tablo 1). Erkekler 43,4 yaş ile kadınlardan (49,5) yaklaşık 6,1 yıl daha kısa yaşamaktadırlar. Kovuklukaya'da cinsiyet gruplarının ölüm yaşı ortalamalarındaki farklılık, sağlık yapılarının ayrıntılı bir şekilde incelenmesini gerektirmektedir. Böylelikle, topluluğun demografik özelliklerinin bu şekilde oluşmasının olası nedenleri açıklanabilecektir.

Eski insan toplumlarında nüfusun şekillenmesinde çevresel faktörler, genetik yapı, beslenme, yaşam biçimi gibi birçok faktör etkili olmakla birlikte, bu topluluklarda nüfusun ölmüş bireylerce oluşturulması nedeniyle, sağlık sorunları nüfusun şekillenmesini en iyi açıklayan bilgi kaynağını oluşturmaktadır (Larsen 1997). Eski insan topluluklarının sağlık yapıları hakkında bilgi edinmenin iki temel yolu vardır. Bunlardan birincisini arkeolojik kalıntılar, yazınsal ve sanatsal eserler oluşturmaktadır. Kemik, diş ve kurumuş yumuşak dokulardan oluşan insan kalıntıları, birey ve toplumlar hakkında doğrudan bilgi sunmaları nedeniyle, eski insan topluluklarının sağlık yapıları hakkında bilgi elde etmenin diğer ve daha güvenilir yolunu oluşturmaktadır 3 . Bu çalışmada bir yandan, iskelet kalıntılarından yararlanılarak Kovuklukaya topluluğunun nüfus yapısının şekillenmesinde etkili olan faktörler ele alınmakta, diğer yandan hastalıkların sıklığı ve şiddetinden yola çıkılarak topluluğun yaşam biçimi çözümlenmeye çalışılmaktadır.

Bulgular

Kafatası ve Gövde Yaralanmaları: Bir kemiğin bütünlüğünü kısmi ya da tamamen bozan bütün yaralanmalar travma kavramı altında ele alınmaktadır (Oıtner 2003). İskelette kemiğin kısmi ya da tamamen kırılması, bir eklemin yer değiştirmesi ve yerinden çıkması sinir ya da damarların bozulması, kemiğin ana yapısı ya da biçiminde meydana gelen bilinçli değişimler olarak gruplanan kemik üzerindeki travmatik değişimler 4 , bir topluluğun yaşadığı çevreyle olan ilişkileri ve yaşam biçimlerini belirlemede başvurulan en temel veri kaynaklarından birini oluşturmaktadır (Lovell 1997).

Kovuklukaya topluluğunda incelenen 31 kafatasının 13'ünde (% 41,9) travmaya rastlanılmıştır. Alın ve duvar kemiklerinin sağ tarafında yoğunlaşan travmalar 3 ila 33 mm. boyutlarında olup tamamı kafatasının dış kemik zarı (tabıda externa) ve süngerimsi dokuyu etkilemiş durumdadır. Tabıda internaya kadar ulaşan ya da onu geçen herhangi bir travma izine rastlanılmamıştır. Erkeklerde saptanan kafa travmalarının oranı (% 56), kadinlarınkiniıı yaklaşık iki katı kadardır (Tablo 2). Ancak farklılık istatistiksel açıdan anlamlı değildir (P:0,123). İskeletlerde saptanan kafa travmalarının yalnızca sıklık açısından değil, kafatasındaki konumları ve travmaya maruz kalma sayıları açısından da farklılaştıkları dikkati çekmektedir. Erkeklerde 7 bireyde birer, 2 bireyde ise üçer adet travmaya rastlanılmıştır. Erkeklerde gözlemlenen 13 adet travmadan beşi alın kemiğinde iken biri burun kemiği üzerinde, yedisi ise duvar kemiklerinde gerçekleşmiştir. Yaralanma izlerinin 10'u kafatasının sağ tarafında iken yalnızca ikisi sol tarafta yer almaktadır. Kadınlarda ise ikisi burun kemiğinde, biri sağ duvar kemiğinde, biri alın kemiğinde olmak üzere toplam dört travma mevcuttur.

Gövde kemiklerinde gözlenen yaralanmalar rastlanma sıklıkları ve şiddetleri açısından kafatasında rastlananlardan farklıdır Kafatasındaki yaralanmaların hiçbiri ölümle sonuçlanmamış ve bireylerin yaşamsal faaliyetlerini olumsuz yönde etkilememiş olduğu halde, gövde travmaları için aynı şeyi söylemek olası değildir. Hemen hemen bütün kemikleri mevcut olan Kovuklukaya topluluğunda incelenen 33 bireyden 20'sinde (% 60,6) gövde travmalarıyla karşılaşılmıştır. Bu travmalardan 12'si erkeklerde, 8'i ise kadınlarda meydana gelmiştir. Kadınların yaklaşık yarısı (% 53,3) gövde travmalarına sahipken, bu oran erkeklerde % 70.6'ya yükselmektedir.

Sekiz kadında gözlenen gövde yaralanmalarından ikisi ön kol kemiklerinin (radius) alt ucunda Colles kırığı biçimde gelişmiştir. Kadınların 5'inde kaburga kırığı ve birinde ise kaval kemiğine (tibia) bağlanan ligamentlerin yırtılmasından kaynaklanan yaralanma saptanmıştır. Erkeklerde en yoğun travmalar kaburga kemiklerindegözlenmiştir Kaburga kırıklarının dışında 3 adet leğen kemiği (coxae) kırığı 2 adet ön kol kemiklerindeki Colles kırığı iki adet el parmağı kırığı, her birinden birer adet olmak üzere uyluk (femur) kemiği diz kapağı, kaval ve iğne (fibula) kemiği kırıkları belirlenmiştir. Kadınlarda genellikle bir adet kırıkla kaşılaşilirken, erkeklerde ise 12 bireyden 9'unda (% 75) birden fazla kemikte travmaya rastlanılmıştır.

Gövde travmaları açısından kadınlar ve erkekler arasındaki farklılık, yalnızca erkeklerin daha fazla kırık gövde kemiğine sahip olmasıyla sınırlı değildir. Farklılık, oransal olmanın yanısıra travmaların şiddetinde de kendini göstermektedir. Örneğin, KK'02 SK 7/1 nolu birey, sol uyluk kemiğinin gövde ortasından kırılması ve yanlış kaynaması sonucunda bu bacağını kullanamamıştır Biri dışındaki travmalar iyileşmiştir. Ancak ön kol kemikleri, uyluk kemiği, bacak kemikleri ve kaburgalarda gözlenen kırıkların hemen hemen tamamı yanlış kaynamıştır Kol ve bacaklarda gözlenen kırıklar yanlış kaynamaları nedeniyle travmaya sahip kişilerin yaşamsal faaliyetlerini sınırlamıştır. SK 3/1 nolu erkek iskeletinde ise 3. ve 4. boyun omurunda belirlenen kesik, arcııs vertebralisten başlayarak vertebral kanalı aşmış ve 3. boyun omurunun gövdesine kadar ulaşmıştır. Boyunda yer alan sinirleri, damarları ve omuriliği kesen yaralanma sonucu birey yaşamını yitirmiştir.

Çocukluk aşamasında herhangi bir gövde travmasına rastlanmazken, genç erişkinlik aşamasında oran % 50'ye, orta erişkinlikte ise % 66,7'ye yükselmektedir. Yaşlıların oranı ise % 60"tır. Yaşlı bireylerde gövde yaralanmalarının oranı kafada belirlenenlerin yaklaşık iki katı kadardır (Tablo 3).

Enfeksiyonel Hastalıklar: Geçmişte, insanların ölümlerinde vücuda giren virüs ve bakterilerin, savaşlar ve açlıktan daha etkili olduğu bilinmektedir (Roberts ve Manchester 1995). İnsan sağlığını etkileyen ve ölümle sonuçlanan birçok enfeksiyon bulunmakla birlikte, bunlar arasında yalnızca kronik seyreden enfeksiyonlar kemikte iz bırakabilmektedir 5 . İskelet üzerinde makroskobik olarak izleri belirlenebilen enfeksiyonel hastalıklar açısından incelenen Kovuklukaya topluluğundan 34 bireyin 17 r sinde stafilokok ve streptokok gibi mikroorganizmaların yol açtığı spesifik olmayan enfeksiyonlara rastlanılmıştır Spesifik bir nedene dayanmayan enfeksiyonların rastlanma sıklığı erkeklerde (% 52,9) kadınlardan (% 33,3) daha fazladır. Yaş grupları açısından değerlendirildiğinde ise çocuk ve bebeklerde % 100'e ulaşan enfeksiyon sıklığının, yaşlı kategorisine doğru bir azalma eğiliminde olduğu dikkati çekmektedir (Tablo 3). Çocuk ve genç erişkinlere ait iskeletlerde ortaya çıkan enfeksiyonlar, genellikle kaval kemiğinin ön yüzeyinde gelişen kemik zarı iltihabı biçiminde iken orta ve ileri yaşlarda gözlenen enfeksiyonlar çoğunlukla travma kökenlidir Kadınlarda gözlenen enfeksiyonlar genç erişkin ve çocuklardaki gibi kaval kemikleriyle sınırlıdır. Erkeklerde gözlenen enfeksiyonlar ise, uyluk ve kaval kemikleri gibi travmanın meydana geldiği kemiklerde yaygınlaşmaktadır Travmatik enfeksiyonlardan biri dışındakiler lokal olup, SK 7/1 nolu bireyde sol uyluk kemiğinde meydana gelen kırık sonucunda enfeksiyon sol bacağın bütününe yayılmış, ayak bilek kemikleri alt bacak iskeletine kaynaşmış enfeksiyon nedeniyle ayak tarak ve parmak kemiklerinde eklem rahatsızlığı (septik artritis) gelişmiştir.

İncelenen 32 bireyin 5'inde spesifik neden olduğu enfeksiyonlarla karşılaşılmıştır (Tablo 2). İkisi erkek, ikisi kadın olmak üzere toplam dört bireyin burun açıklığı ve sert damak bölgelerinde enfeksiyon gelişmiştir Bu iskeletlerin burun açıklıklarının alt kısmında yer alan spina nasalis anterior adı verilen çıkıntılar yok olmuş, burun açıklığının kenarları yuvarlaklaşmış, vomer, concha nasalis inferior enfeksiyon nedeniyle erimiştir İskeletlerin burun kemerleri çökmüş, burun delikleri genişlemiş, sert damak kemikleri enfeksiyon nedeniyle gözenekli bir hal almıştır. Bir örnekte damak kemiği 8 X 13 mm boyutlarında delinmiştir Üstçenenin ön kısmında yer alan enfeksiyon nedeniyle ön dişler düşmüş, bu bölgenin yüksekliği azalmıştır Aynı iskeletlerde kaval kemiklerinin en ince olduğu alt kısımlar ile iğne kemiklerinde kemik zarı iltihabı gelişmiştir. Ayak parmak ve tarak kemiklerinde de enfeksiyon mevcuttur Ayak iskeletinde gerçekleşen kısmi felç sonucunda ayağın şekli bozulmuş, el parmak kemiklerinin eklem bölgelerinin plantar yüzeylerinde ek eklem yüzeyleri oluşmuştur Kovuklukaya örneklerinde yukarıda tanımlanan patolojik değişimler cüzzam hastalığının (Lepraınatous leprae) tanımlayıcı özellikleri arasında en önemlilerini oluşturmaktadır (Roberts ve Manchester 1995; Ortner 2003; Aufderheide ve Rodriguez-Martin 1998).

Kovuklukaya'da saptanan diğer spesifik enfeksiyon yaşlı bir kadında gözlenmiştir. KK 02 15/1 numaralı iskeletin sol kaburgalarının karın boşluğuna bakan yüzeylerinde, kemik zarının üzerine yapışmış yeni kemik oluşumu mevcuttur Meydana gelen yeni kemik oluşumlar sonucunda kaburgaların kalınlıkları yer yer 1 cm'ye kadar ulaşmıştır. Hemen hemen bütün gövde kemiklerinde kemik zarı iltihabı gelişmiştir. Gövde kemiklerinin tamamında sert kemik doku bozulmuş, gözenekli bir yapı meydana gelmiştir. Kafatasının iç yüzeyinde, anterior meningeal damarın ön kolunun yerleştiği bölgenin çevresinde, kafa kemiklerini içten sınırlayan sert kemik dokuyu tahrip eden lokal bir lezyon mevcuttur. Omurlarının içlerinde yer alan siingerimsi dokuda lokal boşluklar gelişmiş olup, omurlarda belirgin eklem rahatsızlıkları ortaya çıkmıştır. Özellikle sol kaburga kemiklerinin karın boşluğuna bakan yüzeylerinde gözlenen yeni kemik formasyonları, kafatasının iç yüzeyinde gözlenen tahribat, omurlarda gözlenen lezyonlar ve şiddetli eklem rahatsızlıkları tüberküloz ile ilişkilendirilmektedir 6 . Kovuklukaya'da da karşılaşılan bu lezyonlar, tüberkülozu diğer enfeksiyonlardan ayırmada kullanılan en yaygın oluşumlardır.

Spesifik enfeksiyonların üçü orta, ikisi ise yaşlı kategorilerde yer alan bireylerde gelişmiştir. Topluluğu oluşturan bireylerin önemli bir kısmı yaşlı aşamasına kadar yaşayabilesine rağmen, spesifik enfeksiyona sahip olanlar, topluluğun ortalamasından 3 yıl daha erken yaşamlarını yitirmişlerdir. Spesifik olmayan enfeksiyona sahip bireyler, 35,3 yıl olan ölüm yaşı ortalamasıyla, bu tür enfeksiyonlara sahip olmayanlardan (43,4 yıl) 8,1 yıl daha erken ölmüşlerdir. Bu veriler toplulukta yer alan bireylerin enfeksiyona sahip olma durumlarına göre daha erken yaşlarda yaşamlarını yitirdiklerini göstermektedir (F:6,067, P=0,019).

Metabolik Hastalıklar: Aneminin göstergesi olan cribra orbitalia ve porotic hyperostosis'm mevcudiyeti sırasıyla % 37,5 ve % 36,4 oranındadır (Tablo 2). Lezyonlar genelde hafif düzeyde seyretmekte olup, hiç bir bireyde ileri derecede gelişmiş patolojik oluşumla karşılaşılmamıştır. Cribra orbitalia erkekler ve kadınlarda benzer sıklıklarda ortaya çıkarken, porotic hyperostosis'm çoğunlukla orta yaşlardaki erkeklerde yaygın olduğu dikkati çekmektedir.

Topluluğun çoğunluğunun 45 yaş üzerindeki bireylerden oluşması nedeniyle, en fazla karşılaşılan metabolik hastalığın kemik erimesi (osteoporoz) olması şaşırtıcı bir bulgu değildir. Osteoporozun topluluktaki rastlanma sıklığı % 38,7 olmasına karşın bu değer erkelerde % 23,5'e düşerken kadınlarda % 57,1'e yükselmektedir (Tablo 2). 45 yaşlarındaki bir kadın dışında, osteoporoz hastalığı 50 yaşını aşmış bireylerde gözlemlenmiştir.

Topulukta nadir karşılaşılan metabolik hastalıklardan biri C vitamini eksikliğidir (jskorbüt). SK 10/1 nolu iskeletin C vitamini eksikliği sonucunda kaval kemiklerinde haeınatoma (yaralanma sonucunda ortaya çıkan kanın kalsifiye olması) biçiminde doku bozukluklarına rastlanılmıştır Aynı bireyin üst ve alt çenelerinin alveolar arkında da haematoma gelişmiştir.

Malformasyonlar

Toplulukta yaygın gözlenen bir diğer oluşum ise malformasyondur. Malformasyonlar arasında torus palatinusa 26 iskeletin 15'inde (% 57,7) rastlanması nedeniyle diğer malformasyonlardan ayrı değerlendirilmiştir Palatin torus sert damak kemik üzerinde, median palatin dikiş boyunca gelişen ek kemik oluşumu olarak tanımlanmaktadır 7 . 4'ü hafif, 7'si orta ve 4'ü ileri düzeyde gelişim gösteren bu oluşumun % 13,3'ü genç erişkinlerde, % 33,3'ü erişkin bireylerde, % 53,4'ü ise yaşlılarda gözlenmiştir. Erkeklerin % 64,3'ünde, kadınların ise % 54,5'inde bu oluşuma rastlanılmıştır. Hem yaş grupları (X 2 :5,234, sd:2), hem de cinsiyet grupları (X 2 1,658, SD:2) arasında ortaya çıkan farklılık istatistiksel açıdan anlamlı değildir.

24 iskeletten 4 erkekte (% 14,3) kürek kemiğinin acromion çıkıntısının uç kısmının gövdeye kaynaşmaması biçiminde gözlenen os acromiale saptanmıştır İki erkekte ise 5 bel omurunun arcusu gövdeye kaynaşmamıştır (spondilolisis, Resim 9d). SK 7/1 numaralı yaşlı erkeğin femur başı acetabulumla olan normal eklemleşmesini travma nedeniyle kaybetmiş, displazinin gelişimine yol açmıştır.

Tümoral Oluşumlar: Toplulukta ikisi erkek, birisi kadın olmak üzere 3 bireyin kafatasında tümoral oluşumlarla karşılaşılmıştır. KK'02 SK 7/2 nolu bireyde 3 ila 15 mm boyutlarında değişen en az 15 adet düğme biçiminde kemik gelişmiştir Kafatası kemiklerine yapışmış gibi görünen bu oluşumlar, osteoma türüne dâhil edilen iyi huylu kemik tümörlerindendir (Ortner 2003)

Tartışma ve Sonuç

Kafataslarının % 42'sinde, gövde kemiklerinin yaklaşık % 6]'inde gözlenen travmalar, topluluğun yüksek sıklıkta yaralanmalara maruz kaldığını göstermektedir. Günümüzde olduğu gibi geçmiş dönemde yaşamış insan toplumlarında da yaralanmaların etiyolojilerinde üç ana neden yer almaktadır: Savaş ve bireysel kavgalar, düşme ve çarpmalara dayalı yaralanmalar, fiziksel aktivite ve çalışma koşullarına dayalı yaralanmalar (Lovell 1997).

Kovuklukaya topluluğunda kafa yaralanmalarının yüksek sıklıkta oluşu ve yaralanmaların çoğunlukla erkeklerde gözlenmesi, bunların savaş ya da kavgalardan kaynaklanabileceğini (Walker 1989; Larsen 1997; Lovell 1997; Neves/ Barsso/Costa 1999) düşündürmektedir. Ancak, Kovuklukaya topluluğunda çoğunlukla oval biçimli, küçük boyutlu çöküntü şeklinde gerçekleşen kafa yaralanmaları savaş ve kavgalarda kullanılan kesici, delici ve küt uçlu silahların bıraktığı izlerden (Brothvvell 1981; Ortner ve Putschar 1985) belirgin ölçüde farklılık göstermektedir.

Kesici ve delici silah yaralanmalarının mevcut olmadığı Kovuklukaya topluluğunda, yaralanmaların hiçbiri bireylerin ölümüne yol açmamıştır. Grup içi ya da gruplar arasında meydana gelen savaş ya da kavgalarda, kafatasında gerçekleşen yaralanmalar çoğunlukla büyük boyutludur ve bunların en azından bir kısmının öldürücü nitelikte olması beklenmektedir 8 . İnsanların yaygın bir şekilde sağ ellerini kullanmaları nedeniyle kavga ve savaşlara dayalı yaralanma izleri, Kovuklukaya topluluğunun tersine, çoğunlukla kafatasının sol tarafında ortaya çıkmaktadır (Walker 1989; Larsen 1997; Lowell 1997). Savaş ve kavga yaralanmaları, genç ve orta yaşlardaki iskeletlerde yoğunlaşmaktadır. Ayrıca, savaşın ya da kavganın mevcudiyetini gösteren örneklerde dirsek kemiğinin ortası ile kaburgaların ön yüzeyinde gözlenen savunma kırıkları yaygındır 9 . Kovuklukaya topluluğunda gözlenen travmaların gerek şiddetleri, gerekse iskelet üzerindeki dağılımları, yaralanmaların savaş ve kavgalardan kaynaklanma olasılığını en aza indirmektedir.

Gövde yaralanmalarının biçimi ve iskelet üzerindeki dağılımı da, bunlara yol açan faktörlerin belirlenmesinde önemli ipuçları sağlamaktadır (Larsen 1997; Lovell 1997). Ön kol kemiklerinde gerçekleşen Colles kırıkları, alt bacak iskeletinin alt kısmında gerçekleşen kırıklar, leğen kemiği, kaburgalar, diz kapaklarında gözlenen kırıkların düşme, vurma ve çarpma gibi davranışlardan kaynaklandığı kabul edilmektedir 10 . Kovuklukaya topluluğunda gözlenen travmalar baskı kırıkları, burkulma ve bükülme kırıkları ile iki farklı fiziksel stresin kesişmesinden kaynaklanan makaslanma kırıkları (Ortner ve Putschar 1985; Lovell 1997; Ortner 2003) biçiminde gerçekleşmiştir. Bu tür yaralanma biçimlerinin düşme ve burkulma gibi kazalarla ilişkili olmasından dolayı, yaralanmanın etyolojisinin belirlenmesinde topluluğun yaşadığı çevrenin topografik özelliklerinin de dikkate alınması önerilmektedir (Larsen 1997). Kovuklukaya örenyeri ve çevresinin topografik açıdan engebeli olması ve yörenin sarp yamaçlardan oluşması, gözlenen travmalarda düşmenin etkili olduğu fikrini desteklemektedir. İkisi kadın toplam dört iskelette gözlenen ve düşmeyle doğrudan bağlantısı kurulan Colles kırıkları 11 bu görüşe güçlü bir kanıt oluşturmaktadır. Bununla birlikte, yörenin topografik özelliklen, toplulukta gözlenen travmaların sıklığından tek başına sorumlu tutulamaz. Bilindiği gibi kemik erimesi (osteoporoz), fiziksel aktivitenin sınırlanması ve reflekslerde meydana gelen zayıflamayla birlikte ileri yaşlarda gözlenen düşmeye dayalı kırıklarda önemli bir artışa neden olmaktadır (Larsen 1997). Patolojik kırıklar olarak da tanımlanan bu tür yaralanmaların yaşlı bireylerde, özellikle de yaşlı kadınlardaki sıklığı yüksektir (Larsen 1997; Ortner 2003). Yaşlı kadınlarda gözlenen patolojik kırıkların sıklığı, bölgenin topografik özellikleriyle birleştirildiğinde, ileri yaşlarda gözlemlenen yüksek sıklığın nedeni daha iyi açıklanmaktadır.

Osteoporozun gözlemlenmediği genç ve orta erişkinlik aşamasındaki erkek iskeletlerinde saptanan tibia, diz kapağı, leğen kemiği, parmak ve kaburga kırıkları ile gerçekleşmesi son derece güç olan uyluk kemiği kırığını yalnızca düşme ve burkulma gibi nedenlerle açıklamak da olanaklı görülmemektedir. Gerek sıklığı gerekse şiddeti açısından kadınlarınkinden belirgin şekilde farklılık gösteren ve onlardan daha erken yaşlarda ortaya çıkmaya başlayan erkeklerdeki travmalarda, yaşam biçiminin de etkili olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bilindiği gibi yaralanmaların sıklığı, şiddeti ve iskelet üzerindeki dağılımı ile toplumların yaşam biçimlen arasında güçlü bir ilişki mevcuttur (Lovell 1997; Ortner 2003).

Kovuklukaya insanlarının yaşam biçimlerini yansıtacak herhangi bir arkeolojik

bilgiye sahip değiliz. Ancak, günümüzde Boyabat ilçesinin coğrafik özellikleri ve geleneksel köy toplumlarının yaşam biçimi, Kovuklukaya topluluğu hakkında

bazı çıkarsamalar yapmamıza olanak sağlayabilecektir. Günümüzde Kovuklukaya'nın da içinde yer aldığı Boyabat ilçesinde bağ-bahçe dahil tarıma uygun kültür arazilerinin oranı yaklaşık % 30'dur (Başoğlu 1972). Özellikle ovalık köylerde yetişen tarımsal ürünler arasında yer alan hububatın yörenin ihtiyaçlarını ancak karşılayabildiği belirtilmektedir. Ormanlık, makilik ve fundalık alanlar ile dağlık, kayalık taşlık arazilerin oranı ise % 62'dir (Başoğlu 1972). Boyabat'ı çevreleyen İsfendiyar ve Ilgaz sıra dağları, Anadolu'nun en kaliteli kerestesinin elde edildiği çam ve meşe ormanlarıyla kaplıdır (Başoğlu 1972). Ormanlardan elde edilen kerestelerin kesimi ve taşınması yörede yaşayan köylülerce yapılmaktadır. Toplam arazinin yalnızca % 4'ünün çayırlık ve mera alanlarından oluşması, bölgenin geçim kaynakları arasında hayvancılığın çok önemli bir yere sahip olmadığını göstermektedir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Boyabat ve çevresinde tarım, hayvancılık ve ormancılığın temel yaşam biçimlerini oluşturduğu söylenebilir. Bu iş kollarının her üçü de gövde de yaralanmalara neden olabilecek riskleri barındırmakla birlikte (Lovell 1997), bunlar arasında ormancılık ve keresteciliğin diğer iş kollarından daha yoğun fiziksel aktivite gerektirmesi; düşme, çarpma, bükülme, burkulma ve baskı kırıklarının (erkeklerin yaklaşık % 65'inde) gelişimine yol açması daha olası görünmektedir. Nitekim yüksek travma riski mevcut olan iş kolları arasında orman işleri de yer almaktadır (Lovell 1997). Boyabat'ın gerek topografik ve ekolojik özellikleri gerekse erkeklerde gözlenen travmaların sıklığı, şiddeti ve iskelet üzerindeki dağılımları, Kovuklukaya'da erkeklerin ormancılık ve ağaç işleriyle uğraşmış olma ihtimallerini güçlendirmektedir.

Eğer erkekler ormancılık ve ağaç işleri gibi yoğun fiziksel aktivite gerektiren bir iş kolunda çalıştılarsa, kadınların Kovuklukaya topluluğunun yaşam döngüsündeki rolleri nelerdi? Birçok geleneksel toplulukta kadınların yemek pişirmek ve çocuk bakımı gibi işleri üstlenmeleri nedeniyle, toplumsal yaşamdaki gerçek iş güçleri gözardı edilmektedir. Birçok iskelet topluluğunda fizisel aktivitelerde cinsiyete dayalı farklılaşmanın saptanması oldukça güçtür (Larsen 1997). Bununla birlikte, Kovuklukaya topluluğu gibi bazı topluluklar kadın ve erkeklerin toplumsal yaşamdaki rollerini belirlenmesinde kullanılabilecek bazı ipuçları sağlamaktadırlar.

Kovuklukaya topluluğunda ileri derecede gelişim gösteren diş aşınması (Çizim 1) ön dişlerde, özellikle de kadınların ön dişlerinde daha belirgin düzeydedir. Bununla birlikte 5 kadın iskeleti, ön dişlerinde gözlenen sıra dışı aşınma biçimiyle diğer iskeletlerden farklılaşmaktadır Sözü edilen iskeletlerden ikisinin (Sk 1/1 ve SK 2/1 numaralı iskeletlerde) alt kesici dişlerinde üçünün (SK 12/1, 15/1 ve 18/1) ise üst kesici dişlerinde yaklaşık 1 mm. genişliğinde oluklar saptanmıştır. SK 2/1 nolu iskeletin alt sağ yan kesici dişin kökü, dile bakan yüzeyden itibaren yaklaşık 2/3 oranında kesilmiştir Üst kesici dişlerin kesici yüzeylerinin üzerinde gözlenen izlerde ise dişlerin kesici kenarına paralel olarak uzanan yine 1 mm. genişliğinde izler mevcuttur Bu izler, diğer ön dişlerdeki şiddetli aşınma biçimiyle birlikte değerlendirildiğinde, Kovuklukaya kadınlarının ön dişlerini beslenme dışındaki faaliyetlerde de kullandıklarını göstermektedir. Dişlerin kesici kenarlarında oluşan oluk biçimli ek aşınma yüzeyine yol açabilecek en uygun öğenin ip olduğu; sepet, hasır ve tekstil üreten bazı topluluklarda dişlerin bu biçimde aşındığı saptanmıştır (Larsen 1985; Molleson 1994). Kuzey Amerika'da Paiute Yerlileri ile Suriye'de Abu Hureyra yerleşmelerinde kadınların, bitkisel lifleri ve/ya da hayvansal kılları ön dişlerinin arasında uzun süre tutmaları sonucunda, bu dişlerinde yatay olukların meydana geldiği belirlenmiştir (Larsen 1985; Molleson 1994). Boyabat ve çevresinde kendir gibi bitkisel lifler ile yün ve keçi kılının ip üretiminde kullanıldığı, yörede yaşayan insanlarla yapılan görüşmelerden öğrenilmiştir. Yalnızca kadınların ön dişlerinde gözlenen bu aşınma biçiminden hareketle, Kovuklukaya kadınlarının ön dişlerini, bazı prehistorik ve historik topluluklarınkine benzer bir şekilde, ip ve tekstil üretiminde kullandıklarını söylemek olasıdır.

İki cinsiyet grubunun ip üretimi ve ormancılık gibi farklı iş kollarında çalışmaları, bu iş kollarının travmalara karşı oluşturduğu risklerin de farklılaşmasına yol açmaktadır. Birçok toplulukta yoğun şekilde karşı karşıya kalman fiziksel ve fizyolojik streslerin ömür uzunluğunu olumsuz yönde etkilediği belgelenmiştir (Larsen 1997). Dolayısıyla, iki cinsiyet arasında ortaya çıkan ve yaklaşık 6 yıla ulaşan ölüm yaşı ortalamalarındaki farklılıkta, iş bölümü ve çalışma alanlarının etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Erkekler, genelde yoğun fiziksel aktivite gerektiren yaşam biçimi nedeniyle travmalara maruz kalırken, bu tür fiziksel streslere açık olmayan kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşama şansına sahip olmuşlardır. Kadınların erkeklere oranla daha uzun yaşama şansına sahip olmaları ise, kadınlarda osteoporozla ilişkili, düşme ve çarpmalardan kaynaklanan yaralanmaların oranının artmasına yol açmıştır.

Morfolojik açıdan birbirine büyük benzerlik gösteren Kovuklukaya insanlarında Akdeniz tipinin kaba yapılıları yaygındır. Bu toplulukta, kalıtsal temeli bulunan osteoma türündeki kanser (% 10) (Aufderheide/Rodriguez-Martin 1998) ile torus palatinu 12 (% 54) ve os acromiale (% 13,8) (Mann/Murphy 1990) gibi ailelerde yoğunlaşan malformasyonların sıklığı oldukça yüksektir. Yaklaşık yarısı kazılan Kovuklukaya mezarlığının boyutu da oldukça küçüktür. Arkeolojik veriler mezarlığın küçük bir gruba ait olduğunu gösterirken, paleopatolojik veriler topluluğun genetik açıdan kapalı bir grup ya da aileye ait olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte içe kapalı küçük bir topluluk ya da ailede cüzzam ve tüberküloz gibi salgın hastalıklar na>ıl yoğunlaşmıştır? Cüzzam Mxcobaclerium leprae adında bir bakterinin yol açtığı insana özgü bir hastalıktır 13 . Kronik bir enfeksiyon olan cüzzam m belirtileri. 30 yıl süren kuluçka döneminin ardından ortaya çıkmaktadır. Ağız ve burundaki aktif lezyonun aksırma eylemine bağlı olarak yayılan zerreciklerle ea da enfekte olan bölgeye doğrudan temas ile bir bireyden diğerine geçtiği kabul edilmektedir (Roberts/Manchester 1995). Hastalık öncelikle birbirleriyle yoğun ilişkide bulunan aile bireyleri arasında yayılmaktadır (Aııfderheide/Rodriguez-Martin 1998). Yapılan araştırmalar cüzzam hastalığının yaygın olduğu topluluklarda, aynı genus içerisinde yer alan tüberkülozun da mevcut olduğunu göstermiştir (Aufderheide/Rodrigııez-Martin 1998). Kovuklukaya'da cüzzam ve tüberkülozun sıklığı, birbirleriyle sıkı ilişkide olan grup üyelerinden enfekte olmalarıyla açıklanabilmekle birlikte, enfeksiyonun kökeni hakkında bir açıklama getirememektedir.

Bununla birlikte, erkeklerde yoğun bir şekilde karşılaşılan travmalar ile kadınlarda bütün yaş gruplarında gözlenen sıra dışı diş aşınmalarının şiddeti, Kovuklukaya topluluğu gibi küçük bir grubun, kendi ihtiyaçlarının gidermekten daha fazla üretim yaptıklarını göstermektedir. Kovuklukaya topluluğu elde ettikleri artı ürünlerini, çevrede yer alan daha büyük yerleşmelere ihraç etmiş olmalıdırlar. Ağaç mamulleri ve tekstil ürünlerinin ihracatı gibi temas gerektiren kültürel ilişkilerin, cüzzam gibi enfeksiyonların bu gruba yayılmasına yol açması kuvvetle muhtemeldir. Antibiyotiğin mevcut olmadığı bu dönemde, birbirleriyle yoğun ilişki içerisinde olan grup üyelerine yayılarak enfeksiyonların sıklığının arttığı söylenebilir.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Kovuklukaya topluluğunun Orta Karadeniz Bölgesi'nin dağlık kesimlerinde, engebeli ve izole bir coğrafyada yaşayan küçük bir topluluk, belki de geniş bir aileden oluştuğu söylenebilir. Topluluğu oluşturan kadınlar ip ve tekstil üretimi, erkekler ise ormancılık iş kollarında yoğunlaşmış olmalıdırlar. Bu iş kolları arasında ormancılığın gerektirdiği fiziksel stresler nedeniyle gelişen yoğun travmalar ve travmalara dayalı enfeksiyonlar, erkeklerin genç ve orta erişkinlik aşamada yaşamlarını yitirmesine ve iki cinsiyet grubu arasında 6 yılı aşan yaşam süresi farklılığın gelişimine yol açmıştır. Erkeklerden daha uzun yaşama şansına sahip olan kadınlar, osteoporoz ve buna dayalı yaralanmalarla karşı karşıya kalmışlardır. Travmaların şiddeti ve diş aşınmaları, grubun genç yaşlardan itibaren çalışma hayatına başladığını göstermektedir. Lezyonların şiddeti, elde ettikleri ürünlerin grubun ihtiyaçlarını karşılamaktan öteye gittiğini ortaya koymaktadır. Cüzzam ve tüberküloz gibi enfeksiyonlarla diğer topluluklarla girdikleri temas sonucunda karşılaşmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Kovuklukaya topluluğunda enfeksiyonların yoğunlaşmasının da grup üyelerinin birbirleriyle olan yakın temaslar sorumlu tutulabilir. Gerek spesifik nedenlere dayanan uzunluğunun kısalmasına yol açmış, toplulukta nüfus yapısının bu biçimde şekillenmesine zemin hazırlamıştır

KAYNAKÇA

Aulderhaide/Rodriguez-Mariin I99S: A.C. Aufderheide ve C. Rodriguez-Martin. The Cambridge Eıuvclopcdia of Human Paleopathology. Cambridge

Barbujani/Rolo/Barrai/Pinto-Cisternas 1986: G.Barbujani. M. Rolo. I. Barrai ve J. Pinlo-Cisternas. "Tourus paltinus: A segregation analvsis. " Human Heredit.y .?ö:317-325

Bernaba 1997: J.M. Bernaba JM. "Morphology and incidence of torus palatinus and mandibulari in Brazilian Indians." Journal of Dental Research 56:499-501

Başoğlu 1972: B.Başoğlu. Boyabat ve Çevresi Tarihi. Ankara Brothvvell 1981: D.R. Brothwell Digging ıtp Bones. Oxford

Eggen/Natvjg/Gisemyr 1994: S. Eggen, B. Natvig ve J. Gisemyr J. 1994. "Variation in torus Palatinus prevalence in Norvvay." Scandinavian Journal of Dental Research 102: 54-59

Eshed/Latimer/Greenvvald/Jellema/RotschildAVish-Baratz/Hershkovitz 2002: V. Eshed. B. Latimer, CM. Greenwald, L.M. Jellema, B.M. Rotschild, S. Wish-Baratz ve I. Hershkovitz "Button osteoma: Its etiology and pathophysiology". American Journal of Physical Anthropology 118: 217-230

Jurmain 2001: R. Jurmain "Paleoepidemiological pattems of trauma in a prehistoric population from Central California", American Journal of Physical Anthropology 775:13-23

Larsen 1985:C.S. Larsen. "Dental modiflcations and tool use in the Western Greath Basin". American Journal of Physical Anthropology 67: 393-402

Larsen 1997 '.Bioarchaeology: lnterpreting Behaviorfrom the Human Skeleton. United Kinedom

Lovell 1997: N. Lovell 1997. "Trauma analysis in plaeopatology", Yearbook of Physical Anthropology 40: 139-170

Mann/Muprhy 1990: R.W. Mann ve S.P. Muprhy. Regional Atlas Of Bone Disease: A Guide to Pathologic and Normal Variation in the Human Skeleton. Springfield

Mays 1998: S. Mays. The Archaeology of Human Bones. Londra

Minozzi/Manzi/Ricci/Lernia 2002: S. Minozzi, G. Manzi. F. Ricci ve S. Lernia. "Nonalimentary tooth use in prehistory: An example from Early Holocene in Central Sahara (Uan Muhuggiag, Tadrart Acacus, Libya)", American Journal of Physical Anthropology 120: 225-232

Molleson 1994: T. Molleson. "The eloquent bones of Abu Hureyra", Scientifıc American 1994: (Ağustos): 60-65

Neves/ Barsso/Costa 1999: W.A. Neves, A.M. Barsso ve M.A. Costa. "Incidence and distribution of postcranial fracture in the prehistoric population of San Pedro de Atacama, Northem Chile," American Journal of Physical Anthropology 709:253-258

Ortner 2003: D.J. Ortner ve W.G.J Putschar. Identification of

Pathological Conditions in Human Skeletal Remains. Amsterdam

Ortner/Puschar 1985: D.J. Ortner ve W.G.J Putschar. Identification of Pathological Conditions in Human Skeletal Remains. Washington

Özcan/Dereli/Dönmez 2003: M. Özcan, F. Dereli ve Ş. Dönmez. "Kovuklukaya Kurtarma Kazısı", Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler 15: 21-22

Reichart/Neuhaus/Sookasem 1986: P.A. Reichart, F. Neuhaus ve M. Sookasem.'Trevalence of torus palatinus and torus mandibularis in German and Thai", Communııty of Denal and Oral Epidemiology 16: 61-64

Ruggieri/Pavone/Poizzi/Smilari/Margo/Merino/Duray 1998: M. Ruggieri, V. Pavone, A. Poizzi, P. Smilari, G. Margo, M. Merino ve P.H. Duray. "Familial osteoma of the cranial vault", British Journal of Radiology 71: 225-228

Roberts/Manchester: C. Roberts ve K. Manchester. Ihe Archaology of Disease. Ithaca

Ubelaker 1989: D.H. Ubelaker. Human Skeletal Remains: Excavation, Analysisjnterpretation. Washington

Walker 1989: P.L. Walker. "'Cranial injuries as evidence of violence in prehistoric Southern California", American Journal of Physical Anthropology SO: 313-323

1 Yılmaz Selim Erdal, Doç. Dr. Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü 06532, Beytepe, Ankara yserdal@hacettepe.edu.tr

2 İnsan iskelet kalıntılarını incelemek amacıyla tarafıma gönderen Sinop Müze Müdürü Sayın Musa Özcan'a, insan iskelet kalıntılarını gün ışığına çıkaran ve laboratuar aşamasında yardımcı olan Araş. Gör. Barış Özener'e, arazi çalışmalarını titizlikle sürdüren Arkeolog Fuat Dereli ve Yrd. Doç. Dr. Şevket Dönmez'e teşekkür ederim.

3 Orlncr/Putschar 1985: Larsen 1997; Mays 1998

4 Ortner/Pntschar 1985; Roberts/Manchester 1995; Lovell 1997

5 Ortnes/Putschar 1995; Roberts/Manchester1995

6 Roberts/Manchester 1995: Larsen 1997; Aufderheide/Rodrigucz-Marıin 1998; Mays 1998; Ortner 2003

7 Egen/Natvig/Gisemyr 1994; Barbujani/Rolo/Barrai/Pinto-Cisternas 1986; Bernaba 1997

8 Lovell 1997; Jurmain 2001; Ortner 2003

9 Ortner/Putschar 1985; Larsen 1997; Lovell 1997; Ortner 2003

10 Lovell 1997; Neves/ Barsso/Costa 1999; Jurmain 2001; Ortner 2003

11 Roberts/Manchester 1995; Larsen 1997; Ortner 2003

12 Bernaba 1977; Ruggieri/Pavone/Poizzi/Margo/Merino/Duray 1998 Bernaba 1977; Egen/Natvig/Gisemyr 1994 Reichart/Neuhaus/Sookasem 1986; Barbujani/Rolo/Barrai/Pinto-Cisternas 1986

13 Roberts/Manchester 1995; Aufderheide/Rodrguez-Martin;Ortner 2003

Facebook'ta Paylaş

Yorumcuların dikkatine! Yasal Uyarı!

  1. Yorumlarınızı anlaşılır bir dille ve dilbilgisi kurallarına uygun olarak özenle yazınız. BÜYÜK HARF kullanmayınız. Tekrar okuyarak yanlışlarınızı düzeltiniz.
  2. Anlaşılmaz kısaltmalar yapmayınız.
  3. Lütfen yorumlarınızda terbiye dışı sözler kullanmayınız.
  4. Yazılan yorumların sorumluluğu yazarına aittir. Sonradan pişman olunacak hukuki sorunlarla karşılaşmamak için kişi veya kurumlara yöneltilmiş olan eleştirileriniz hakarete varmasın.
  5. Yorumlar denetlendikten sonra yayına verilecektir.
  6. Yazılarımızda yanlış ya da kusurlu bir konu bulunursa bunu lütfen bize bildiriniz.

Yukarıdaki Sözleşmeyi/Uyarıları kabul ediyorum.
'Evet' Yazın:
İsim:
E-mail: (isteğe bağlı)




Beni Unut
Yazı ve Haberleriniz İçin:
boyabatgazetesi@boyabatgazetesi.com
haber@boyabatgazetesi.com
adreslerine E-posta gönderebilirsiniz.
Nisan ayı ziyaretci sayısı:

312092


Tasarım:DtGaNi