Yayın Tarihi:14 12 2007 06:50(7580)

Aşağı ve Yukarı Seyricekler

Aşağı Seyricek köyü Boyabat’ın Kolaz yöresinde, Kargı İlçesi sınırında ki bir köyü. Aşağı ve Yukarı Seyricek’lere uzun ve dik bir yokuşla iniliyor. Yukarı Seyricek’e inmeden sağa dönülerek A.Seyricek’e geliniyor.

 

İki Seyricek arası 1,5-2 kilometre kadar. İki Seyricek de derin bir vadide, şirin bir dere kıyısında kurulu. Birde yaylaları var ama zaten bu iki köyün ikisi de yayla sayılacak kadar yüksekte kurulu.

İki köyün yakınlarında, vadiden akan çayın iki tarafında az sayıda tarla bulunuyor. Zaten tarla olabilecek her yer tarla yapılmış. Vadi dar olduğu için bütün tarlalar bu kadar ve bu kadarcık arazi de köyde kalanların geçimine yetmiş olamaz. Çünkü 40-50 sene önce Yukarı Seyricek 65 hane, Aşağı Seyricek 45 hane insan otururmuş. Ne tarafından bakarsanız bakın o zamanlar burada en az 500-600 kişi yaşıyor olmalı. Doğal olarak bu nüfusa o kadar arazi az gelir. Buradan da iki köyünde geçinmek için hayvancılığa önem vermiş olmaları gerekiyor ki yaylalarının da varlığı bizim bu öngörümüzü doğrular nitelikte.

 

Bu yazıya başlarken biz Aşağı Seyricek’i anlatacak ve A.Seyricek ile ilgili fotoğrafları koyacaktık. Daha sonra ki bir zamanda Y. Seyricek ile ilgili bir bölüm yaparız diye düşünüyorduk. Temmuz 2007 de çıkan yangın Yukarı Seyricek’in büyük bölümünü yaktı kül etti. Bu nedenle zaten çok yakın olan bu iki köyü birlikte anlatmaya karar verdik.

 

 

 


Yukarı Seyricek

Yukarı Seyricek’in yanan tarafı iki derenin birleşim yerinde kurulmuş.
Yangında 49 ev, 9 samanlık, 3 ambar, 1 ahşap cami, 1 okul lojmanı yandı. 13 ev ise alevlerden kurtuldu.

Daha önce yanan evlerden birkaç tanesinin resmini çekebilmiştik. Bu evler yöremizin ahşap kırsal mimarisinin bütün özelliklerini yansıtan evlerdi. Bu evlerin çoğunda tamirat ve tadilat yapılmadığından bütünü ile özgün yapılardı. O evlerden bulabilirsek o fotoğraflar kaldı.
Yangının çıktığı gün buraya geldiğimizde yeni yapılan cami inşa halinde idi. Eski ahşap camiyi görmek kısmet olmadı. Muhtar Mehmet Budak üç katlıydı diyor.

 

Yukarı Seyricek 105 yıl önce yani 1902 yılında bir kere daha yanmışmış. 2007 de yanan köy o yangından sonra kurulan köy. Köy evleri birbirlerine çok yakın yapılmış. Hatırladığım kadarı ile çatıdan çatıya kedi atlayacak kadar yakın evlerdi. Haliyle bir yangında çıradan yapılan bu evlerin kurtarılması olanaksız. Yukarı Seyricekliler, evlerinin yanmasından büyük üzüntü duyuyorlarsa da insan ya da hayvan can kaybı olmasına şükrediyorlar.

 

Gece başlayan yangın kısa zamanda köyün büyük kısmını sarmış, köylülere de kendi canlarını ve hayvanlarının canlarını kurtarabilmek için birkaç dakikalık fırsat tanımış. Yangın günü köye geldiğimizde Orman İşletmesinin Arozözleri soğutma çalışması yapıyorlardı. Köylülerde Seyricek deresi kıyısında ki ceviz ağaçlarının altında kümelenmiş oturuyorlardı.

Yangın günü Orman İşletmesinin ekipleri ve arozözleri hemen geldiler. Devlet hemen valisi ile köye geldi. Gerekli ihtiyaç maddelerinin teminine gidildi. Boyabat Belediyesi de o gün sıcak yemeği Seyriceklilere yetiştirdi.

Şimdi devlet yanan evler yerine yenilerini yapacak. Ancak köyden kadastro geçmediği için ev yapılacak arsalar nedeni ile sorunlar yaşanacak gibi görünüyor.

 

Elli yıllık bir anı

Köy halkından Bayram Aydın ile bir yolculuk yaptık. Bundan 50 yıl öncesine ait aklında kalanları anlattı. İşte Bayram Aydın’ın anlattıklarından aklımızda kalanlar.
Bizim köyde patates ekilirdi. Bu patates ‘Kolaz patatesi’ olarak çok meşhurdu ve çok aranırdı. Gerçekten de o patatesler çok lezzetliydi. Şimdi de patates var ama o lezzeti bulamıyoruz.
Patatesleri Boyabat’a götürmek için deri günü (Pazar) sabahı erkenden kalkardık. Ata veya eşeğe patatesleri yüklerdik ve hemen yola çıkardık. Doğrul, Kavacık, Karandu (Enginekin Karandusu) üzerinden yürüyerek Kiseköy’e (Keseköy) inerdik. Ya Kiseköy’de ya da Tehnelü’de (Tenhalı) köy odasında geceyi geçirirdik. 
Bu odalar Pazar akşamları çok kalabalıktı olurdu. İnsanlar üst üste otururlardı. Doğrusu bu iki köy de bize çok iyi bakarlardı. Odun getirirler ve çorba falan ikram ederlerdi. Allah onlarda razı olsun.
Sabah olmadan kalkar yeniden yola çıkardık. Eski Döme yolundan Boyabat’a inerdik.
Patatesi satıp işimizi hemen görüp yola çıkmamız gerekirdi. Kışta kıyamette ortalık kararmadan gene Kiseköy’e ulaşmak isterdik. Patates çok satılırdı. Satmak zor olmazdı. Alacaklarımızı alıp öğlenden sonra yeniden yola düşer, Dömeyi aşıp gene aynı köy odalarında bir gece daha geçirdikten sonra gene aynı Karandu, Kavacık, Doğrul üzerinden Salı günü akşamı köye dönerdik.
Bu yol üzerinde birkaç kilometre de bir kuyular ve oluklar bulunurdu. Kışın hadi neyse de yazın insanın suya ihtiyacı daha fazla oluyor. Susuzluğumuzu bu kuyulardan giderirdik.
Bir süre sonra Yiğrenli Yusuf diye biri çıktı. Bir kamyon almış. Fındıcak’ın oraya kadar geliyormuş. Oradan Kasaba’ya yolcu taşıyormuş dediler. Bunun içinde İki buçuk lira alıyormuş. Gittim gördüm ki koskoca bir kamyon istediğin kadar patatesi koy. İki buçuk lira çok para ama rahatlık iyi bir şey. Bizde artık patatesi Pazartesi sabahı Fındıcak’ın oraya kadar taşıyoruz. Oradan kamyonla Boyabat’a geliyoruz. Patatesi satıp ihtiyacı görüp aynı şekilde Fındıcak’a dönüyoruz. Oradan da bizim köy pek uzak değildir. Aynı gün içinde kamyon sayesinde Boyabat’a gidip dönmeye başladık. Ondan sonra da hayatımızda böyle kamyonlu yıllar başladı.”

Ramazan Aydın’ın anlattığı bu anı bizce çok önemli. Gelişi ve gidişi ile bu günün koşullarında 80-90 kilometrelik bir yolu insanlar o gün nasıl yürümüşler. O yıllarda bu yörede nasıl bir hayat yaşanmış bunu anlıyoruz. Ayrıca anlattıklarından elli yıllık bir hayat diliminde yöremizde ne gibi değişiklikler yaşanmış bunu da anlayabiliyoruz. Bir süre sonra bunları anlatacak kimse kalmayacak bu anılar yazılı hale getirilmezse her şey unutulacak. Gelecek yüzyıllarda yaşayan insanlar bu yörede neler yaşandığını, nasıl yaşandığını bilmeyecekler ve belki de o yılların arkeologları araştıracaklar ve öğrenmek isteyecekler.

 


Aşağı Seyricek

Aşağı Seyricek Köyüne şimdi bir köprü ile giriliyor.  Köylü bu köprüyü kendi imkânları ile yapmış. Köprünün ilginç bir yanı var. Köprünün üstü ve yanları sacla kaplanmış. Bu durumu A. Seyricek Muhtarı Sayın Celal Yaman’a sorduk. “Köprüyü ağaçtan yaptık. Eğer korumaya almazsak ağaçlar kısa zamanda çürüyor” dedi.

 

Köyle ilgili bilgileri Köy Muhtarı Celal Yaman’dan aldık. Aşağı Seyricek Köyü’nde eskiden 45 hane otururmuş. Şimdi yazlıkçıların gelişiyle 11–15 hane doluyor. Kış gelince ise köyde su sayı 2–3 haneye düşüyor.

Köyde sıra sıra eski evler var. Bu evlerin bir kısmı çürümüş ve yıkılmaya başlamış. Evler arasında bulunan geçmişin cıvıl cıvıl çocuk kaynayan sokaklarını otlar ve dikenler bürümüş. Biraz ileride köyün tek atı tek başına otluyor.

 

Köye geldiğimiz 2 Kasım 2007 günü köyde fazladan bir aile daha bulunuyordu. Bu aile Yukarı Seyricek Muhtarının ailesiydi. Muhtar ikisi kız olmak üzere dokuz kardeş olduklarını söyledi. Tam eski zamanlarda olduğu gibi. Annesi, babası ve kardeşleri ile buradaki bir akraba evine yerleşmişler. Kendi evleri yapılınca dönecekler.

 

Muhtar Celal Yaman 1972’de İstanbul’a gitmiş. 22 seni bir kamu kuruluşunda çalışmış. İstanbul’da oturup da sadece maaşa talim etmek olu mu? Kalan zamanlarında yağlıboya işleri yapmış. Emekli olduktan sonra da dönmüş. Evini onarmış. Evde bir sürü değişiklikler yapmış ve bu köy evinin şehir evlerinin konfor ve rahatlığına kavuşturmuş. Ama bu kadar masraf etmesine karşın hanımı gene de köyde kalmaya pek gönüllü değilmiş. Karısı muhtara köylerimizin durumunu anlamak isteyenlerin kulağına küpe olabilecek bir söz söylemiş:  “Eğer beni İstanbul’a götürüp de yeniden köye geri getireceğini bilseydim, seninle evlenmezdim.”

Muhtarın evi güzel bir ev. Çok masraf etmiş. Zaten köye girerken bu evi uzaktan görüp beğenmiş ve fotoğrafını çekmiştik.
Bu evi 1963 yılında yaptırdık diyor. Daha önce bu derenin alt taraflarında Bekirli ve Dereçatı köylerinde de gördüğümüz tuğla süslemeleri bu evde de var. Muhtar bu tuğlaları Cemalettin Köyünden aldık diye anlattı. İç düzenini bir hayli değiştirmiş bütünü ile konforlu hale getirmiş.

Köyde birkaç tane böyle onarılmış ev var. Bundan Aşağı Seyriceklilerin de köylerine dönerek yaz burada geçirmeyi sevdiklerini anlıyoruz.

Köye su getirilip iki güzel oluk yapılmış. Oluklardan biri fayans, diğeri de BTB kaplı. Masraf edilmiş, demek ki köy sahipsiz değil.
İki Seyricek’de de tarlaların nerede ise tamamı ekilmiyor. Köy nüfusu ancak yazın gelenlerle artıyor. Birkaç kişi hariç hayvan beslenmiyor. Meşhur “Kolaz patatesi” de ancak kendi ihtiyaçları için ekiliyor.
Şirin mi şirin Seyricek deresinin kenarında kurulmuş olan bu iki güzel köyün elli yıllık hikâyesini anlattık. Aşağı ve Yukarı Seyricek Köylerinin bundan sonra ki elli yılı nasıl olacak tahmin edemiyoruz.

 

 

 

 

 

 

Facebook'ta Paylaş

Yorumcuların dikkatine! Yasal Uyarı!

  1. Yorumlarınızı anlaşılır bir dille ve dilbilgisi kurallarına uygun olarak özenle yazınız. BÜYÜK HARF kullanmayınız. Tekrar okuyarak yanlışlarınızı düzeltiniz.
  2. Anlaşılmaz kısaltmalar yapmayınız.
  3. Lütfen yorumlarınızda terbiye dışı sözler kullanmayınız.
  4. Yazılan yorumların sorumluluğu yazarına aittir. Sonradan pişman olunacak hukuki sorunlarla karşılaşmamak için kişi veya kurumlara yöneltilmiş olan eleştirileriniz hakarete varmasın.
  5. Yorumlar denetlendikten sonra yayına verilecektir.
  6. Yazılarımızda yanlış ya da kusurlu bir konu bulunursa bunu lütfen bize bildiriniz.

Yukarıdaki Sözleşmeyi/Uyarıları kabul ediyorum.
'Evet' Yazın:
İsim:
E-mail: (isteğe bağlı)




Beni Unut
Yazı ve Haberleriniz İçin:
boyabatgazetesi@boyabatgazetesi.com
haber@boyabatgazetesi.com
adreslerine E-posta gönderebilirsiniz.
Nisan ayı ziyaretci sayısı:

255275


Tasarım:DtGaNi