Sefer Bahadır birkaç yıldır Durağan 75.Yıl Cumhuriyet YİBO’da Matematik Öğretmeni olarak görev yapıyor. Doğa yürüyüşleri yapıyor ve fotoğraf çekiyor. Hep heves ettiği fotoğraf sanatı ile Durağan’da buluşmuş. Çektiği fotoğrafları çeşitli fotoğraf sitelerine gönderiyor. Kendi yazı fotoğraflarını www.sabahyeli.com yayınlıyor.
Daha önce Sefer Hoca Durağan’dan Kastamonu’ya geçerken Boyabat Kalesi’ni fotoğraflamış bu fotoğrafları bizde haber yapmıştık. Bu defa geçerken uğramamış, gelip kaleyi, Çırabozan tünellerini gezmiş ve fotoğraflamış, izlenimlerini de kaleme almış. www.sabahyeli.com ve www.duragan57.com sitelerinde “Boyabat’ın Altı Şehir” başlığı ile yayınlamış. Bizde bu yazıyı ve fotoğrafları yayınlıyoruz.
Sefer Hoca’ın yazısında küçük bir düzeltme yapmalıyız. Yörede yaşayan ilk insanlar Paflagonyalılar değildi. Yöremizin ilk sakinleri “Kaşkalar” idi. Ancak yöreye adını veren “Palalar” veya “Plalar” olmuştur. “Paflagonya” terimi “Pala Ülkesi” anlamına gelen Grekçe bir sözcüktür. Kaldı ki yörede Kaşkalar’dan önceki dönemlere ait mezar buluntuları ele geçmiştir.
Kalemizi fotoğraflayan Sayın Sefer Bahadır Hoca’ya çok teşekkür ediyoruz. Haberimiz olsaydı kaleyi biz gezdirmek isterdik.
Sefer BAHADIR
Boyabat... Bulunduğum bölgenin en eski yerleşim yerlerinden biri… Tarihi M.Ö 6 binli yıllara dayanan bir “şehir.” Ve bu tarihin simgesi Boyabat Kalesi...
Bundan önce ay ile yapmış olduğu dansını çekmiştim Boyabat kalesinin..Ama aslında Boyabat kalesinin bulunduğu tepe ile çok daha ilginç bir yeri vardır.. Çünkü üzerinde bulunduğu tepe aslında yeraltı şehrinin dış çeperleridir... Çalışmaların halen sürdüğü bu tepenin içine bir yolculuk yapmak istedim.
Güzel güneşli bir gündü Boyabat’a geldiğim..ilkbahar aylarıyla çoğalan yanındaki nehrin serin ve temiz sularında bir çok vatandaşın yaptığı gibi arabamı yıkadım önce..Bu nehir kalenin batısından geçer.Üzerinde tarihi motifler taşıyan iki köprü vardır..Biraz modernize edilmiş...
Biraz asılları bozulmuş ama yine de görülmeye değer, birbirine 70-80 metre mesafede iki köprü…
Doğrusu kalenin içine girmek için gelmiştim buraya ama nasıl gireceğimi de bilmiyordum..Bundan önce yapmış olduğum bir çok gezi gibi bu gezimin heyecan verici kısmı da buydu..Ne ile karşılaşacağımı bilmiyor ve üstelik daha girip giremeyeceğimi bile bilmiyordum.Ama baktım olmadı buradaki üç beş dostum var onları ararım güvencem vardı..Bu vesile ile gittim oraya..
Önce dediğim gibi kaleye batı tarafından, köprülerin bulunduğu kısımdan çıkmayı denedim..Belli bir kısma kadar dıştan yapılan korkuluklarla çevrili kısımdan ilerledim.Ancak çalışmalar devam ettiği için belli bir kısımdan sonrası kapalı idi..Öteye ilerleyemedim.
Sağıma solum bakındım..Bu yeraltı şehrine nasıl gireceğimi soracak biri aradım .Ancak erken vakitler olduğu için kimseleri göremedim..En iyisi üstten denemek dedim.Böylece inip arabama binerek şehrin içinden geçip kalenin üstüne çıkmak için doğu kısmana geçtim.Bu açıdan güneşin de uygun açıda bulunması nedeniyle kale çok güzel görünüyordu.
Tırmanışa geçtim..Bir yandan da fotoğraf çektim tabi.Çıktıkça aşağıda manzara daha bir güzelleşiyordu.Durağan’ın Adadağı neyse Boyabat kalesinin bulunduğu tepe de oydu..İkisi de şehre hakim,ikisinde de şehrin evlerini tek tek sayabilirsiniz.. Bu küçük bir ortak nokta bile bu iki ilçenin ilk kurucularının aynı kökenli olduklarını ele veriyordu. Yani şehri hâkim bir tepenin yanına kurmak...
Evet, kaleye çıktım. İçini gezmeye başladım. Kale içindeki su kuyularını çektim. Sonra batı kısmından şehrin görünüşünü… Derken ayaklarım beni yine batı kısmından kale dışına açılan kapıya yöneltti.Korumalıklar ile çevrili yol yapılmıştı…Yol aşağı doğru iniyordu.Sol yanı derin bir uçurumdu.Yükseklik dehşet vericiydi… Bir yandan ilerliyor bir yandan da korumalıklara sıkı sıkıya tutunuyordum.
Nihayet bir kapıya geldim.Yere aşağı açılan bir kapıya..Şansıma açıktı ve burası her halde giriş kısmıydı.İçeri girdim.Girdim ama girmemle ürpermem bir oldu.Genişlikleri bir ayak uzunluğundan daha kısa olan ve aşağı doğru yaklaşık 70-80 derecelik eğim yapan merdivenler ile karşılaştım.Üstelik bu merdivenler bilinmeyen bir yere doğru gidiyordu.Karanlığın içine doğru kayboluyordu... Eğer aşağı doğru her yer bu şekilde karanlıksa işim var dedim kendi kendime.
Bir karar vermeliydim. Devam mı yoksa geri mi dönmeli? Ancak artık sizlerin de tahmin edeceğiniz gibi devam dedim. Eğimi %80 e varan merdivenlerden sağındaki ve solundaki duvarlara monte edilmiş tutamaklara tutarak yavaş yavaş aşağı inmeye başladım.Bir elimde tripot bir elimde makine olunca ve bunlara bir de yükseklik korkusu eklenince inmem daha zor oluyordu.Yani tabi karanlıkta attığınız adımları da görememek işin çabası..
Ama Allahtan yaklaşık 30 metre inip uzun poz çekimi için hazırlık yaparken birden ışıklar yandı. Meğer bu yeraltı şehri harekete duyarlı otomatik ışıklar ile aydınlatılmıştı. Buna ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz. Bu baya büyük moral oldu..Yine mecburen uzun pozlama ile çekecektim fotoğraflarımı ama en azından bir iki dakika beklemeyecektim..Artı önümü de rahat görebilecektim...
Evet gelelim bu yerlerdeki fotoğraf çekme zorluklarına..Bir kere ışık yetersiz olduğu için makine otomatik olarak kendisini uzun pozlamaya alır.Bu da eğer elde çekim yapıyorsanız makineyi illaki sallayacağınızdan veya titreteceğinizden dolayı fotoğraflarınız bulanık çıkacaktır. Düşünsenize makine ışık almak için ön kapağını açıyor ve siz de oraya bir dakika boyunca ışık girmesi için uğraşıyorsunuz..Makineyi sallamamak mümkün mü? Onun için bu gibi durumlarda çekimlerinizi mutlaka üç ayak ile ve gecikmeli çekim ile yapmalısınız.Makinenizde bir de ISO ayarını biraz yükseltmelisiniz.Ama çok değil.Ben 200 ISO yapmıştım mesela… Daha fazla yaparsanız makinenizde kumlanma denen parazitler oluşur..Yazının arasındaki fotoğraflar hep bu şekilde yani üç yağa bağlanmış ve 2 sn gecikmeli çekilmiştir.Haliyle fotoğraflar daha net ve keskin çıktı.
Neyse yavaş yavaş aşağıya doğru iniyorum..İndikçe yol bir sağa bir sola kıvrılıyor.Bazen sol taraftan sanırım hava almak ve gözetleme yapmak amacıyla açılmış pencereler de görüyorum..Gün ışığı buralardan içeriye huzmeler yaparak giriyorlar.Bu fotoğraf için çok iyi malzeme oluşturuyor bana...
Yukarıdaki girişten yaklaşık 100 metre inince sol tarafa yine kayalara oyulmuş bir oda görüyorum. Bu oda belki de bekçilerin dinledikleri yerdi. Ya da gözetleyicilerin… Bilemiyorum artık. Ve aşağı doğru inmeye devam ediyorum. Aşağı doğru indikçe bulunduğum tünelin çapının küçüldüğünü fark ediyorum. Hem küçüldüğünü hem de dallanıp budaklandığını. Sanki yere aşağı durmuş bir ağaç gibi..İlginç geliyor bana..Bu dallardan budaklardan birini takip edince kalenin güneyine dışarı çıktım..Çıktığım bu kısımdan tekrar aşağı yönlü bir yoldan girip bu sefer başka bir dalı takip ederek kalenin bulunduğu tepeye çıktım. Sonuç olarak bu yolların acil durumlarda kullanılan kaçış yolları olduğunu düşündüm.
Aşağı doğru indikçe ortamın ısısı düştü serinlik arttı.Ve aşağılardan devam eden çalışmaların sesi duyulmaya başladı.Evet gidebileceğim son yere varmıştım..Yollar aşağı doğru devam ediyordu ancak henüz tam olarak açılmamışlardı.Burada tünelin çapı bir insanın boyu kadar ya vardı ya yoktu..Oysa ilk girişte bu tünelin genişliği 4- 5 metre kadardı.
Bulunduğum kısım koca tepenin içinde ve ortasında bir yerdi.Üzerimde onca ağırlık olduğunu düşündüm..Bu korkunç ama bir o kadar da güvenliydi..
Bu yer altı şehri eski Anadolu uygarlıklarında çok sık rastlanan bir durumdu..Boyabat ve Durağan'ın bulunduğu bölgelerde yaşayan ilk insanlar Paflagonyalılardı. Ve onların kaya mezarları, kaya şehirleri Durağan ve Boyabat'ta öne çıkıyordu.Durağan'da şimdi baraj yapım sahası içinde kalan, belki de son fotoğrafları benim tarafımdan çekilen böyle kayalar içine yapılmış yollar vardı.Hatta birisi Kızılırmak’ın altından karşıya geçiyordu..ilk tüp geçit sayılabilecek bu geçişten bir tane de Terelek Kayalıklarının altında var..Tabi Terelek Kayalıkları dediğim Durağandaki iki kaya mezarından birinin bulunduğu yerdir...
Neyse… Devam eden çalışmaları görüntülemem mümkün olmadı..Bildik biri olsaydı belki oraya kadar da gidebilirdim.Ama çok ta önemli değildi.Buraya kadar gelmiş olmam bile bana fazlasıyla yetmişti..Ve inşallah çalışmalar bitirildiğinde tarihiyle ünlü olan Boyabat yer altı şehriyle de ünlü olmuş olacak.Turizm açısından bunun yadsınamaz bir katkısı olacağı şüphe götürmez..
Bu güzel gezim 4-5 saat sürdü..Bu dört saatin nasıl geçtiğini anlamadım.Yukarı çıktığımda gün ışığına alışmam baya zaman aldı.
Çıkarken karşılaştığım papatyalar ve bayrak Kulesinden çektiğim Boyabat fotoğrafları ile bu yazıma son verirken, bu yer altı şehrini en kısa sürede ziyaret etmelisiniz derim..
Bir başka gezi yazımızda buluşmak üzere…
Allahaısmarladık..