Yayın Tarihi:08 07 2009 07:38(3990)

 

Gidemeyenler, gidip de göremeyenler için Erfelek Şelaleleri

 

Erfelek’in Tatlıca Şelalelerinin keşfedilmesi pek eski değildir. Yüz binlerce yıldan beri aynı şekilde akmaya devam eden bu şelaleleri Tatlıca Köylüler zaten biliyorlardır. Ancak bu güzelliğin fark edilmesi ve Türkiye’ye tanıtılması on yıllık bir iştir.

 

 

 

 

Erfelek eski Ayancık-Sinop yolu üzerinde bulunan az nüfuslu bir yerleşim yeri. Türkiye’nin en lezzetli kestaneleri Sinop’ta, Sinop’un en lezzetli kestaneleri Erfelek’te yetişir. Ancak Erfelek’in Tatlıca köyündeki şelalelerin şöhreti Erfelek kestanesinin önüne geçti. Şelalelerle ilgili olarak yapılan sayısız televizyon programı bu şelaleleri bütün Türkiye’ye tanıttı. Şimdi artık Erfelek dediniz mi herkesin aklına şelaleler geliyor. Sinop’a Türkiye’nin her yerinden otobüslerle turistler geliyor. Gelen Turistlerin çok büyük bir kısmı bu şelaleleri görmeden Sinop’tan ayrılmıyor. Pek çok turizm rehberinde bu şelaleler için “Görmeden gelmeyin!” tavsiyesi var.

 

 

 

 

Bir süredir meslektaşlar olarak her ayın ilk Cuma akşamı bir ilçede bir araya gelerek yemek yiyor konuşuyoruz. Geçen ay “Toplantıyı Erfelek’te yapalım bu arada şelaleleri de görmüş oluruz” önerisinde bulunmuştuk. Öneri kabul gördü ve Erfelek’te bir araya gelmeye karar verildi. Gelebilen arkadaşlarla kahvaltı sofrasında buluştuk. Kahvaltı sofrası ama ne sofra…

 

 

 

 

Öztürk Restoran Erfelek’in en güzel lokantası. Bir lokantanın güzelliği sadece dekorasyonundan gelmiyor. Ne kadar güzel olursa olsun dekorasyon yenmiyor. Lokantanın yemeklerinin güzel olması önemli… Güzel yemekleri sunan işletmecisi daha da önemli…

 

 

 

 

Öztürk Restoran’ın sahibi Sebahattin Öztürk kısa zamanda mükellef bir kahvaltı sofrası donattı. Sofraya gelen her şey, domates ve siyah zeytin hariç yöre mahsulü… Birkaç çeşit marmelât, birkaç çeşit pekmez, tereyağı, bal, cevizli çemen, yöre peyniri sofraya peşi peşine geldiler. Sofraya peynir gibi bıçakla kesilebilen bir çeşit pekmez bile geldi. Sonra tereyağında köy yumurtası… Fırından yeni çıkmış küçük ekmekleri aldık. Kolesterolü aklımıza getirmeden yağlarını ağızlarımızın kenarlarından akıta akıta yumurtaları yedik.

Sebahattin Bey şakacı, esprili, sıcakkanlı bir işletmeci. Sayesinde uzun ve keyifli bir kahvaltı yaptık. Doğrusu müşterisini memnun etmesini iyi biliyor. Bu özelliğinden dolayı birçok ünlüyü lokantasında misafir etmiş. Sinop’a gelen pek çok şöhretli kişiyi ağız tadı ile kahvaltı yapsın, yöresel lezzetleri tatsın diye buraya gönderiyorlar. O da elinden geleni iyi bir şekilde ağırlayarak bir turizm misyoneri gibi Erfelek’in tanıtımına katkıda bulunuyor. Doğal olarak bu tanıtımın nimetlerinden de yararlanıyor.

 

 

 

 

Soframıza Erfelek’in yeni Belediye Başkanı Sayın Muzaffer Şimşek uğradı ve hoş geldiniz dedi. Başkan şelale yolunun iyi olmadığını ama kısa zamanda bu yolun yapılacağını söyledi. Daha önce şelalelere para ile girilebildiğini ama şimdilik bu uygulamanın kaldırıldığı anlattı. Şelalelerin ve tesislerin bakımdan geçirildikten sonra yeniden hizmete sokulacağını müjdeledi. Türkiye’de hem bu kadar ünlü bir yer olsun, hem de doğru dürüst yolu olmasın. Şaşılacak şey!

 

 

 

 

Bir minibüsle yola çıktık. Yol içinden Karasu Deresi’nin geçtiği yemyeşil bir vadinin içinden geçiyor. Yol kenarlarında hastalıktan kurumuş kestane ağaçlarını görüyoruz.

 

 

 

 

 

Karasu Deresi Sinop’ta Sarıkum’dan denize dökülüyor. Kurulan baraj da bu dere üzerine kurulmuş. Yeni yol bu barajın kenarından geçiyor. Döne kıvrıla gittiğimiz yol bitiyor ve şelaleye geliyoruz. Bizden önce buraya birçok kişi özel arabaları ile gelmiş. Ağaçlar arasında piknik yapanlar da var.

 

 

 

 

Biz etrafı biraz inceledikten sonra zaman kaybetmeden paçalarımızı sıvayarak şelalelere tırmanmaya niyetlendik. Şelalelerin bulunduğu arazi tabakalı bir yapı gösteriyor. Değişik kalınlıkta kum taşı tabakaları üst üste dizilmiş. Bu arazi yapısı birinci şelaleden sonuncu olan yirmi sekizinci şelaleye kadar aynı şekilde devam ediyor.

 

 

 

 

Şelalelerin bulunduğu bu mevkiye Tatlıcalılar Gürleyük diyorlar. Arapça şelalenin Türkçesi çağlayan, Öztürkçesi de Gürlevik demek ki…

 

 

 

 

28 şelalenin en yükseği bu birinci şelale olup su 28 metreden düşüyor. Şelalenin dibinde oldukça derin ve oldukça soğuk bir gölet oluşmuş. Yaşlı başlı biri suya düştü zannettik. Meğer amcam üzerindeki elbiseleri ile keyfî suya atlamış. Bize de “Su çok soğukmuş” dedi.

 

 

 

Uzun ve yorucu tırmanışımız bir patika ile başladı. Şelaleleri geçebilmek için kimi yerlere merdivenler ve tutunmak için düğümlü halatlar koymuşlar. Biz her şelalenin hem alttan hem de üstten fotoğraflarını çekerek yola devam ettik. Vadiye ağaçlar devrilmiş. Basamak basamak olan kayalar yosun bağlamış. Etrafta yoğun bir bitki örtüsü var. Bitki örtüsünün hâkimi nerede ise bir metre kare genişliğe ulaşmış kabalak yaprakları.

 

 

 

 

Vadi içinden akan berrak suyun yüz binlerce yılda şekillendirdiği vadide yürümeye devam ediyoruz. Yukarıdan gelen ağaç gövdeleri, çalı çırpı bazı şelaleleri görünmez hale getirmiş. Yıkılmış ağaç gövdeleri bu şelalelerin doğallığına yakışıyor ama “Keşke bu çalı çırpı temizlenmiş olsaydı” diye düşüyoruz.

 

 

 

 

Kadınlı, erkekli, çocuklu bir gurup bize yetişti. Daha gayretli olduklarından bizi geçtiler. Öyle görünüyor ki her 15 dakika da bir gurup şelaleyi tırmanıyor. Etrafı inceliyoruz. Birkaç tane plastik su şişesinden başka çöp görmedik. Bu kadar ziyaretçiye karşın şelalelerin temiz kaldığını söyleyebiliriz.

 

 

 

 

Büyükçe bir şelale önünde oturup biraz soluklandık. Fotoğraflar çekildikten sonra şelalenin yan tarafından tırmanmaya devam ettik.

 

 

 

 

Yolun yaklaşık yarısında vadiden çıkış var. Kısa bir patika ile eski değirmenin yanına çıkılıyor. Daha yukarıya çıkmaya gözü kesmeyenler vadiden ayrılıp Değirmen Cafe’ye ulaşıyorlar ve burada soluklanıyorlar. Biz yolumuza devam ettik. İrili ufaklı şelaleleri birer birer aştık. Son şelaleye kadar çıktık. 

 

 

 

Son şelalede bir küçük bir tesis bulduk. Vadi üzerine adeta ahşap bir köprü kurulmuş. Üzerine peykeler yapmışlar. Burada yayık ayranı satıyorlar. İki tabelaya da “İçmeyenin kaynanası ölsün” yazmışlar. Yani içmek zorunlu…

 

 

 

 

Vadiye su sağlayan son kaynak buradan çıkıyor. Bir kayanın altında gürül gürül çıkan bu suyun tadına baktık gayet güzeldi. Aşağıdaki tabelalara göre vadinin son kaynağı buradan bir kilometre kadar yukarıda imiş. Ama vadiye yukarıdan su gelmiyordu. Anlaşılan yukarıdaki kaynak bu sene kurumuş.

Burada aldığımız bilgiye göre birinci şelale ile sonuncu şelale arasında 110 metrelik bir yükseklik farkı var. Gene bize söylendiğine göre 3 buçuk kilometre yol gelmişiz. Bize göre bu kadar yol gelmiş olamayız. En fazla 2 kilometre yol gelmişizdir. Yürüyüşümüz ve tırmanışımız yaklaşık iki saat kadar sürdü. İnişin de yarım saat sürdüğünü söylediler.

 

 

 

 

Ayran içip dinlendikten sonra aşağıya doğru inişe başladık. İnişimiz vadiye paralel olmalı ki vadiden yukarı çıkan gurupların seslerini duyuyoruz. Anlaşılan şelalelerde ziyaretçi trafiği oldukça yoğun… İnsanlar guruplar halinde neşe içinde peş peşe şelalelere tırmanıyorlar.

 

 

 

 

Yürüdüğümüz patika bizi Değirmen Cafe’ye kadar getirdi. Burada mola verip çay içtik. Üzeri kiremit yerine taş döşeli değirmenin iç düzeni olduğu gibi duruyor. Dinlendikten sonra yenide yola çıktık ve aşağıya kadar indik.

 

 

 

 

Aşağıya indikten sonra burada ki tesisleri incelemeye başladık. Bir köyden sökülüp getirilmiş bir ahşap evin sofasında iki hanım gözleme açıyorlardı. Diğer tarafta sırığa geçirilmiş iki kuzu kebap oluyordu. Kebap çevirme işini mekanik hale getirmişler. Sırığa geçirilmiş olan iki kuzu da kendi kendine dönerek kızarıyorlar.

 

 

 

 

Bazı kişiler yemeklerini buradaki lokantada yiyorlar. Bazıları da ağaçlar altında piknik yapıyorlar ve kendi yiyeceklerini kendileri pişiriyorlar. İsteyene gözleme çeşitleri ve diğer hamur işleri bulunuyor.

 

 

 

Biz çay içip kebabın pişmesini bekledik. Çünkü kuzulardan biri bizim için pişiriliyordu. Dışı ne kadar kızarırsa kızarsın belli bir süre ateşte kalması gerekir ki içi de iyice pişsin. Nihayet kebap pişti ve ocaktan indirildi. Eli satırlı adam kuzuyu parçaladı getirdiğimiz kapaklı kaba yerleştirdi. Bizde kalkıp minibüsümüze bindik Tatlıca Takım Şelalelerinden ayrıldık, memnun ve yorgun olarak Erfelek’e döndük.

 

 

 

 

Sebahattin Öztürk sofrayı içeri kurmuş. Önce bize mısır çorbası ikram etti. Adeta zorla… Buranın özel yemeklerindenmiş. İçinde bol fasulye bulunan mısır keşkeği denebilir. Çok lezzetliydi herkes de beğendi. Sonra birçok soğuk yemekler, özel yeşil salata. Salatanın içine giren otların hepsini tanıyamadık. Sebahattin Öztürk’e sorduk o da bir cevap veremedi. Anlaşılan bu salatayı mutfaktaki sihirbaz hazırlamış.

 

 

 

 

Sonra sofraya sırık kebabı ile pilav geldi. Kebaba söylenecek söz yok. Gayet güzel pişmişti. Pilava önce uzanmadık. Çünkü bu zamana kadar hiçbir sahil lokantasında ağız tadı ile pilav yemedik. Genellikle yağını beğenmiyoruz. Sonra genellikle lapa oluyor ve tel tel düşmüyor. Bu nedenle yediğimiz yemeğin yanına bezenti olarak konan pilavı bile yemeyiz.  Baktık burada herkes pilavı bayıla bayıla yiyor bizde bir kaşık aldık. Pilav da güzelmiş. Pilavdan sonra yemekler konusunda mutfaktaki sihirbaza tam not verdik.

 

 

 

 


Mutfaktaki sihirbaz lokantadan ayrılma zamanımızda ortaya çıktı ve Sebahattin Beyle birlikte bizi uğurladı.

4 Temmuz 09 cumartesi günü gerçekleştirdiğimiz bu toplantı yorucu, eğlenceli, zevkli, lezzetli ve doyurucu geçti. Bu geziyi düzenleyen değerli meslektaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz.

Sebahattin Bey tatlı dili güler yüzü ile Nermin Hanım mutfak hüneri ile bizi çok güzel ağırladılar. Bu aile unutulmaya yüz tutan yöresel yemekleri, yaparak ve konuklarına yedirerek yaşatıyorlar. Kendilerine bizi en güzel bir şekilde ağırladıkları için teşekkür ediyoruz. Ayrıca yemek kültürümüzü sürdürdükleri için tekrar teşekkür ediyoruz.  

 

 

 

 

Erfelek Şelaleleri’ne Türkiye’nin her yerinden insan geliyor. Ama Erfelek bu kadar yakın iken gidemeyenler var. Ayrıca buraya kadar gelip de şelalelere çıkmaya durumu el vermeyenler için bol bol fotoğraf çektik.

Güzel fotoğraflar.

Görmeğe değer. 

 


Facebook'ta Paylaş

Yorumcuların dikkatine! Yasal Uyarı!

  1. Yorumlarınızı anlaşılır bir dille ve dilbilgisi kurallarına uygun olarak özenle yazınız. BÜYÜK HARF kullanmayınız. Tekrar okuyarak yanlışlarınızı düzeltiniz.
  2. Anlaşılmaz kısaltmalar yapmayınız.
  3. Lütfen yorumlarınızda terbiye dışı sözler kullanmayınız.
  4. Yazılan yorumların sorumluluğu yazarına aittir. Sonradan pişman olunacak hukuki sorunlarla karşılaşmamak için kişi veya kurumlara yöneltilmiş olan eleştirileriniz hakarete varmasın.
  5. Yorumlar denetlendikten sonra yayına verilecektir.
  6. Yazılarımızda yanlış ya da kusurlu bir konu bulunursa bunu lütfen bize bildiriniz.

Yukarıdaki Sözleşmeyi/Uyarıları kabul ediyorum.
'Evet' Yazın:
İsim:
E-mail: (isteğe bağlı)




Beni Unut
Yazı ve Haberleriniz İçin:
boyabatgazetesi@boyabatgazetesi.com
haber@boyabatgazetesi.com
adreslerine E-posta gönderebilirsiniz.
Nisan ayı ziyaretci sayısı:

258648


Tasarım:DtGaNi