Tam da Afgan mültecilerinin ülkemize gelmeye başladıkları günlerde bir tamir işi için evimin yakının da ki bir tamirciye gittim. Benden önce ustanın yanında olan biri daha vardı. Usta işin fazla sürmeyeceğini söyleyip oturmamı istedi. Oturdum ve sohbet etmeye başladık.
Sohbet ilerledikçe günlük konulara, daha doğrusu İran üzerinden ülkemize gelen Afgan mültecileri konuşmaya başladık. Bu mülteciler sınırlarımızdan nasıl girebiliyorlar acaba demiştim.
Tamir yapan usta hiç yurt dışına çıkıp çıkmadığımı sordu. Çıkmadığımı söyledim. Çok ülke gezdiğini, her ülkeye girişte muhakkak sorgulandığını, Rusya girişinde yaşadığı bir anısını anlattı.
Başka bir Türk yolcuya Rusya’ya niye geldiğini, nerede kalacağını sormuşlar. Turist olarak geldiğini söyleyince, turist olarak gelmişsin ama seni aramak zorunda kalırsak nerede bulacağız, senin cebinde 50 dolar var, en az 1500 doların olması gerekir deyip geri çeviriyorlardı. Borç verdim geri çevrilmekten kurtuldu. Kısacası hiçbir ülkeye elini kolunu sallayarak giremesin dedi. Sınırımızdan geçen bu Afganlar nasıl geçiyor anlamıyorum diyerek devam etti ve buna benzer değişik konulara değindi.
Benim gibi müşteri olan diğer kişi de sessizce dinliyordu, ona bakarak gelen bu Afganların hepsinin genç olduğunu, içlerinde yaşlı, çocuk ve bayan olmadığını söyledim.
Sessiz duran arkadaş da konuşmaya başladı. Bakın biz bir Nato ülkesiyiz. ABD bu işi planlıyor. Ülkemizde kargaşa çıkarıp Irak’ta olduğu gibi ülkemize el koymalarından korkuyorum. Sonumuz iyi görünmüyor gibi cümleler etti. Evet geleceğimiz sizce de nasıl olacak?
Başka bir esnaf arkadaş, Afganlıların İran’ı otobüs ile geçip Türkiye içinde yaya olarak geldiklerini söyledi. Eğer bu doğruysa bizim sınırlarımız yolgeçen hanı mı? Demek ki sınırlarımız kevgire dönmüş. Sınır namustur. Bunu da bilmeyen yoktur sanırım.
Bu ülkede hakkını aramak isteyen işçiye, memura yürümek yasak ama mültecilerin ülkeyi bir baştan bir başa yürüyerek geçmek serbest. İran sınırından İstanbul’a kadar yürüyen Afganlılara yasak yok. Yasak olmadığı gibi hes kodu soran da yok.
Değerli dostlar, bir önceki yazımda "Suriyeliler yetmiyormuş gibi Afganlar ülkemize geliyor. Gelenlerin çoğunluğu taşı sıksan suyunu çıkaracak güçteler. Sınırlarımız yol geçen hanına dönmüş. Sen kimsin, nereye gidiyorsun diyen yok. Mit ne iş yapar?" demiştim.
Bu yazımıda bir önceki yazımın devamı niteliğinde olsun isemiştim. Tam bu yazımı planlarken Bartın, Kastamonu (Bozkurt), Sinop (Ayancık) ta sel felaketi yaşandı. İstanbul’da komşum olan, Bozkurt’ta yaşayan bir komşumu aradım. Abi biz biraz daha yukarıdayız ama söylenenin en az on katı kayıp var deyince bilgisayarı kapattım ve bir aya yakındır da açmadım.
Benim bilgisayarı açmadığım sürece köprünün altından çok sular aktı. Doğruların yanlış, yanlışların doğru olduğunu söyleyen çok kişi oldu. Hatta üzerine vazife olmayan, kendisini ilgilendirmediği konularda bile konuştular. Konuşuyorlar. Ben niye yazmayayım dedim. Yazacağım ama…
Bu iktidar döneminde dağıtılan kömür ve makarnaları yazmayacağım. Tanzim satış çadırları önünde patates ve soğan alabilmek için sıraya girenleri, bu sıralara da varlık kuyruğu denildiğini yazmayacağım. Sel felaketi esnasında halkın başına atılan çayları da yazmayacağım. İstifa ettiği günden sonra ortalıkta görünmeyen, sağlık sorunları nedeniyle istifa etti denmesine rağmen geçmiş olsun diyen olmayan, “at izi it izine karıştı” (?) diyen Berat Albayrak’ın nerede, niye istifa etti diye de yazmayacağım. Çünkü bunları bilmeyen yok. Yarın çocuklarınız, torunlarınız sorduğu zaman umarım gözlerinin içine bakarak anlatabilirsiniz.
Bundan sonra yazacaklarıma ister gülün ister düşünün. Güldürebilirsem de düşündürebilirsem yazım bir işe yaramış demektir.
Kediler
Bir Van Kedisi, bir Ankara Kedisi bir de sokak kedisi olmak üzere, üç hamile kedi sohbet ediyorlarmış.
Van Kedisi patisi ile karnını kaşıyarak yavrularının babasını methetmeye başlamış. Şöyle iyi baba, böyle iyi baba. Yere göğe sığdıramamış.
Ankara kedisi Van kedisinden aşağı kalır mı, o da daha fazla methederek anlatmış. Sıra sessizce dinleyen sokak kedisine gelmiş. Sokak kedisine hadi sende anlat dediklerinde, utana, sıkıla, diğer kedilerin yüzüne değil de yere bakarak, ben babalarını tanımıyorum. O esnada çöp kutularından karnımı doyurabilmek için yiyecek arıyordum demiş.
Şu cümlemi tekrar ederek hayırlı ve sağlıklı günler diliyorum dostlar. Yarın çocuklarınız, torunlarınız sorduğu zaman umarım gözlerinin içine bakarak anlatabilirsiniz.
Mustafa Gürleyen (15.09.2021)