

OSMAN ÇAKIR
04 Eylül 2025
Yaz güneşi, tüm haşmetiyle tepemizde parlıyor; tenimizi kavuruyor, nefesimizi kesiyor.
Sokaklarda yürüyen her yüz, güneşin sıcak yüzüyle esmerleşmiş; âdeta sıcaktan yanıp kavrulmuş.
Gören sanır ki ekin biçmiş, tırpandan çıkmış, harman savurmuş.
Bizler de bu kızgınlığa teslim olmuşuz.
Unutmuşuz yağmurun eşsiz serinliğini, toprağa can veren o büyülü kokusunu.
Ne zamandır yağmurun altında ıslanmadık? Hasret kaldık o narin damlalara, gökyüzünden süzülen o ilâhi armağana.
Her yer kurak, her şey kavrulmuşken, zihnime bir hayal düşüyor:
Elinde bir şemsiye, yüzünde o tanıdık gülümsemeyle çıkıp gelse...
Evet, o gelse, beraberinde bereketiyle, sonbahar serinliğiyle yağmuru da getirse.
Saçaklığın altında, sırılsıklam olsak... O anın büyüsüne kapılsak.
El ele tutuşsak, göz göze gelsek, yanyana yağmurun altında usul usul yürüsek...
Düşen her damla, yüreğimizdeki özlemi yıkasa, ruhumuzu ferahlatsa.
Ahhh, o yağmur!..
Sadece bedeni değil, ruhu da arındıran bir lütuf...
Toprağın derinliklerinden yükselen o muhteşem koku, insana huzur verir, yaşama sevinci aşılar.
Yağmurun sesi, bir ninni gibi kulaklarımızda çınlar; tüm dertlerimizi unutturur.
O sırılsıklam olma hâli, hayatın telaşından bir kaçış, kendini doğanın kollarına bırakma anıdır. Bir teslimiyet, bir arınma, bir yeniden doğuş...
Şimdi, bu kavurucu sıcakta, o şemsiyeli gelişin hayali ne kadar da kıymetli.
Belki de bir gün, o beklediğimiz yağmurla birlikte, o da gelir.
Ve biz, saçaklığın altında yeniden ıslanırız... Yüreğimizdeki özlemi, yağmurun coşkusuyla gideririz.
O gün, güneşin kavurduğu topraklara yeniden hayat gelir. Umut yeniden filizlenir.
Ve biz, sırılsıklam olmuşken, aslında hayata yeniden tutunmuş oluruz.
