

OSMAN ÇAKIR
26 Ağustos 2025
İnsanlık tarihi boyunca nice sınıflandırmalar yapılmıştır. Kimileri insanları zengin ve fakir diye ayırır, kimileri güçlü ve zayıf, kimileri de inanan ve inanmayan… Ama belki de en yalın, en sahici ayrım şudur: İyiler ve kötüler.
Bu ayrımın ne pasaportla, ne diplomayla, ne de soyadınızla ilgisi vardır. İyilik de kötülük de doğduğunuz yerden, mensubu olduğunuz milletten, hatta dış görünüşünüzden bağımsızdır. İkisi de insanın derinlerinde saklı, zamanla açığa çıkan, bazen de en umulmadık anlarda ortaya dökülen madenler gibidir.
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Hz. Yusuf (A.S.) kıssası bu ayrımın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Yusuf, güzelliği ve temiz kalbiyle ayrı bir yere konmuş, babasının sevgisini kazanmış bir evlat… Ve bu sevgiyi kıskanan kardeşler; kıskançlıklarını, öfkelerini, hatta kinlerini bile gizleyemeyen, sonunda onu kuyuya atacak kadar ileri giden insanlar…
Burada karşımıza çıkan gerçek şu: Kötülük, çoğu zaman kıskançlıkla başlar. İyilik ise sabırla, affedebilme kudretiyle kendini belli eder.
Bugün de etrafımıza baktığımızda bu hikâyenin farklı versiyonlarını görürüz. Kimisi Yusuf gibi masumdur, kimisi kardeşleri gibi kendi kinine tutsak.
İyiler sessizdir; kötüler ise gürültücüdür. İyiler emek verir, kötüler ise çalar, yıkar, iftira atar. İyiler karşılık beklemeden yardım eder; kötüler ise iyiliği bile hesapla yapar.
Ne var ki, hayat siyah ve beyaz kadar net değil. Kimi zaman aynı insanda hem Yusuf’tan bir parça, hem de kardeşlerinden bir gölge bulunur.
Bazı anlarda içimizdeki Yusuf parlar; affeder, şefkat gösteririz. Bazı anlarda ise içimizdeki kardeşler öne çıkar; kıskanır, öfkelenir, hatta başkasının felaketinden gizli bir tatmin duyarız. İşte insanı insan yapan, bu iki taraf arasındaki mücadeledir.
Bir başka gerçek de şudur: Kötülük her zaman kılıçla, yumrukla, bağırışla gelmez. Bazen sessizce sızar aramıza. Dedikoduyla, iftirayla, küçümsemeyle, sevgiyi eksilterek… Ve kötülüğün en tehlikeli biçimi, onu yapanın kendini “haklı” sanmasıdır.
Yusuf’un kardeşleri de kendilerini haklı gördüler. Babalarının sevgisini paylaşamadılar ve suçlarını, kendi vicdanlarında “gerekli” kıldılar.
Peki bu dünyada iyiler ne yapmalı?
Yusuf’un cevabı nettir: Sabır ve teslimiyet. Çünkü iyiler, kötülüğün bataklığına girmeden, temiz kalabilenlerdir.
Affetmek, kötüyü aklamak demek değildir; kendi kalbini kirletmemek demektir. İyiliğin asıl gücü de buradan gelir.
Sonuç olarak; insanlar ikiye ayrılır deriz ya… Belki de mesele, hangi gruba girdiğimizden çok, hangi tarafa doğru yürüdüğümüzdür.
Hepimizde Yusuf’tan da var, kardeşlerinden de… Mühim olan, içimizdeki Yusuf’un sesini kısmamak, onu kıskançlığın ve öfkenin kuyusuna atmamak.
Çünkü iyiliğin en büyük düşmanı kötüler değil, içimizdeki kötülüktür.
