Bir arkadaşım zaman zaman kendi kendine şöyle söylenir durur: “Sorunu sorun etmezsen ortada sorun diye bi’ şey kalmaz.” Bu sözün yaşanan onca üzücü olaylar için geçerli olduğunu sanmıyorum.
Gazetelerde yer alan haberlerde 2022’nin ilk on ayında köpek saldırısı sonucu ölenlerin sayısının 27’ye yükseldiği yazıyor. Başıboş köpeklerin toplatılmasına yönelik talimata rağmen görmezden gelinen sorun, korkunç boyutlara ulaşmış vaziyette. Gün geçmiyor ki yuvalara acı ateşi düşmesin. Böyle devam ederse sokak köpekleri sorunu gündemden düşmeyecek.
Maalesef ülke genelinde kararlı ve disiplinli bir mücadele yürütülmediğinden bu sorunun üstesinden gelmek yıllar alacağa benziyor.
Hangi il ve ilçede ne kadar köpek var bilinmiyor. Çünkü bugüne kadar kayıt altına alınmamış. Tahmini rakamlar yer alıyor gazete haberlerinde.
Bir önceki yazımızda Hollanda’nın sokak köpekleri sorununu nasıl çözdüğüne dair uygulama modeli üzerinde durmuş, dört maddeden ibaret planlı bir çalışma ile üstesinden geldiğini belirtmiştik. Bunlar neydi peki; "Topla, Bakımını Yap, Aşıla/Kısırlaştır, Aldığın Yere Bırak".
Bakın başka bir ülkenin ismini daha vereyim: Hindistan. Hindistan da benzer uygulamalarla sorunu çözmüş, üstesinden gelmiş yani.
Sorun çözücü olarak sadece belediyeleri işaret etmek, yerel yönetime yeni bir mücadele alanı açmak ne kadar doğru? Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) mutlaka bu işe dâhil edilmesinin gerekliliğini düşünüyoruz. Ayrıca bireysel gönüllülüğü de tabi.
Kronikleşmiş bir sorunun üstesinden gelmek için; kolektif hareket ve işbirliği içinde belirlenmiş bir plan ve takvim aralığında hedefler konularak çalışılması esastır.
Bunun için de önce veriler toplanmalı ki analiz edilebilsin. Ardından bulgular ve güdüler birleştirip izlenmesi gereken en uygun yol önerilebilsin. Sonra da varılan karar doğrultusunda sorumluluğu olan ya da rol verilen kurum ve kuruluşlar etkin bir mücadeleyi sahada başlatabilsin.
Napolyon’a atfedilen şu anekdotu burada sizinle paylaşmak istiyorum izninizle.
“Waterloo Savaşı kaybedildikten sonra Napolyon generalleriyle bir değerlendirme yapar ve onlara mağlubiyetin nedenlerini sorar: Bir komutan, “Askerimiz çok yorgun ve moralsizdi,” der. Bir başkası, “Karavana ve su sıkıntısı çektik,” diye cevap verir. Bir general, güneşin İngilizlerin arkasından gelmesinin Fransız nişancıları olumsuz etkilediğini söyler. Kurmay Başkanı, “Daha savaş sürerken mühimmatımız bitti,” deyince Napolyon ayağa kalkar ve “Beyler mühimmatınız bitmiş, başka neden aramaya gerek var mı? Olay anlaşılmıştır” diye toplantıyı bitirir.” (Cem Kozlu/Liderin Takım Çantası)
Yerel yönetimler, yasa hükmü gereği öncelikle hayvan barınakları kurmak, veteriner hekim görevlendirmek, ekip ve ekipmanı oluşturmakla yükümlü. Yine basından öğrendiğimize göre Türkiye’de bin 390 belediye içinde barınağı olan belediye sayısı 237’ymiş.
Bu rakamlardan anladığımız; daha yolun başlarındayız. Yukarıdaki anekdotta Napolyon’un söylediği gibi, “Olay anlaşılmıştır.” Barınak sayısı yetersizdir; belki de çoğunda veteriner hekim de yoktur. Aşı sıkıntısı da yaşanıyor mudur bilemiyoruz.
Sokak köpeklerini toplama, sağlık kontrollerini yapma, aşılama, kısırlaştırma, çiplerini takma, lüzum görülenleri geçici olarak barındırma, alındığı yere bırakma gibi işler planlı, programlı olarak henüz gerçekleştirilememektedir.
Köpekler bizim can dostlarımızdır. Onların bize, bizim de onlara ihtiyacımız var. Mücadele adı altında itlaf edilmesi kesinlikle doğru değildir. Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak ne kadar önemli ise onların canlarını koruyacak adımları atmak da bir o kadar önemli.
Çözüm yolu belli aslında. Yasa hükümlerini uygulamak.
Çözüm önerisi kısaca şöyle sıralanabilir: Her belediye barınak inşa etmeli, gerekli ekip ve ekipmanı oluşturmalı. Bu arada veriler toplanmalı, analizler yapılmalıdır. Sağlık kontrollerinin ardından hızlı biçimde aşılama yoluna gidilmeli, mevcut sayının en az %70’i kısırlaştırılmalı, hızla artan nüfus kontrol altına alınmalıdır. Mikroçipsiz hiçbir hayvan sokağa bırakılmamalıdır.
Dünya sadece bizim değil. Özellikle yeni nesil için söylüyorum; sokak hayvanlarıyla birlikte yaşamayı öğreneceğiz. Onlar da bu dünyada hep vardı ve her zaman bizlerleydi.
Onları önce evcilleştiren sonra da ellerinden yaşam alanlarını almaya çalışan yine bizleriz.
Sahi ne oluyor bizlere!..