Türkiye’nin başkanlık sistemine geçtiği 2018 yılı seçimlerinden önce Erdoğan ekonomik türbülansı hatırlatarak ‘yetkiyi verin’ dedi, işte ondan Türkiye’de olanlar….
Seçmen Sayın Erdoğan’a verdi yetkiyi, açlık, sefalet, hayat pahalılığı ile gördü etkiyi.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, “Çıraklık, Kalfalık, Ustalık” döneminde, ülkemizde yetişen, geçmişte kilosu 3 lira olan kuru soğanı 30 liraya yükselten, ülkeyi yöneten her usta ekonomist başaramaz!…
Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek, Yunanistan’dan pirinç, Bulgaristan’dan soğan, Ukrayna ve Rusya’dan buğday ithal eder duruma düşürdü.
İç ve dış borçları ödeyebilmek için Arap ülkelerinin kapısını aşındıran iktidarı savunanlar para var ki ithal edebiliyoruz diyorlar. Böyle duruma, Yeni Cami’de toplayıp, Sultanahmet Camisi önünde dağıtmak denir.
Bir kısım seçmenin hala yaparsa AKP ve Erdoğan yapar söylemlerinde bulunarak, AKP’li bakan, milletvekilleri, partililerin 14 Mayıs seçimlerinde yeniden iktidar olması için oy istemeleri araştırılması gereken sosyolojik bir durum.
Eyy, AKP’ye oy veren seçmenler, hadi kendinizi düşünmüyorsunuz, Türkiye’nin, çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini düşünemeyecek kadar ne içiyorsunuz ki onun etkisindesiniz?
Avrupa’nın her hangi bir ülkesinde, iktidarın hakkında yolsuzluk, hırsızlık iddiaları bulunulmuş olsa, hemen istifa eder, vatandaştan oy istemeyi bir tarafa bırakalım sokağa bile çıkamaz.
Doğu ve Ortadoğu tek adam rejiminin olduğu özellikle İslam ülkelerinde din, iman ile geçiştirilir. Ne yazık kı Türkiye’deki siyasette onlara benzetildi.
2 bin yılı öncesi Türkiye’de 40 milyon dolar içi boşaltılan bankalar battı. Merhum Mesut Yılmaz hükümeti istifa etti, yargılandılar.
AKP iktidarında, yüz milyarlarca dolar, yurtdışına kaçırılıyor, vakıflara aktarılıyor…
AKP iktidarı sayesinde, Müslüman Türk toplumu yolsuzluğa, hırsızlığa oy veriyor !…
Keşke, Sayın Erdoğan, seçim beyannamelerinde vaat ettiklerinin yüzde 25’ni gerçekleştirseydi de, bende oy versem, yazılarımda AKP’nin başarılarından övgü ile bahsetseydim.
Erdoğan, deneyimli ekonomi kadrolarını param parça yaptı, Saray’da oluşturduğu bir grup ekonomi danışmanlarının hazırladığı raporlarına “Ben ekonomistim” diyerek çoğuna reddetti.
AKP iktidarının bakanlarını, milletvekillerini kendi insiyatiflerine bırakmadı.
Davul bakanların, milletvekillerinde, tokmak Erdoğan’da olmasının sonucu Türkiye bu hale geldi.
Hiçbiri de, Sayın Erdoğan’a “Kral çıplak” diyemedi.
Yabancı yatırımcılar neden Türkiye’den kaçıyor sorusunu soramadı.
Sıcak para ılıman limanları, hak, hukukun olduğu ülkeleri sever ve yatırım yapar. Tek adamının olduğu rejim ülkesine yatırım yapmazlar. Yabancı yatırımcılarda şu korku vardır, tek adam bir gece yarısı yerli ve yabancı yatırımcıların mallarına el koydum diye bir karar almasından korkarlar.
Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, “AKP iktidarının yurtdışına kaçırılan 418 milyarı Türkiye’ye getirmek için ölümü göze aldım. Bununla birlikte, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yatırım yapmalarına güvence vererek 300 milyar dolar getireceğini vaadi gerçekçidir.
AKP iktidarının yurtdışına kaçırılmasına göz yumduğu 418 milyar dolar küçük bir para değildir, Kahramanmaraş depreminde yerle bir olan 13 ilimizin yeniden yapılandırılmasına 104 milyar dolar, yani 4 katı ise bu paranın ne kadar büyük olduğunu siz düşünün.
Türkiye ekonomisi zor günlerden geçiyor. Türk Lirası yabancı para birimleri karşısında tarihi dip seviyeleri görürken, patronlardan çalışana, gencinden yaşlısına milyonlarca vatandaş gelişmeleri kaygıyla izliyor.
Recep Tayyip ERDOĞAN; 24 Haziran 2018 seçimlerinden 5 gün önce, 19 Haziran’da yaptığı konuşmada, “Bu kur filan, bunların hiçbirisi bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil, geleceğimizi, biz belirleyeceğiz. 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti.
Erdoğan yetkiyi aldı, 9 Temmuz 2018’de de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi.
O tarihten bugüne makro ekonomik verilere bakıldığında ülke ekonomisini uçuracağı söylenen başkanlık sisteminde Türkiye ekonomisinin her geçen gün daha da kötüleşti.
“Türkiye’nin ekonomisinin sorumlusu benim ben!” diyen Erdoğan’ın 2021 yılının sonunda duyurduğu yeni ekonomi modeliyle Türkiye’de bütün dengeleri alt üst etti.
Döviz kurundaki yükseliş ve artan hayat pahalılığı ekonomideki bozulmayı hızlandırırken, hemen, hemen bir çok gösterge alarm zilleri çalıyor.
Başkanlık sistemine geçilmeden önceki yılın sonunda yani Aralık 2017’de 3.77 TL olan dolar kuru bugün 19.25 seviyesine ulaşmış durumda. Dolar söz konusu dönemde TL karşısında yüzde 410 değer kazandı.
Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılında 851 milyar dolarlık Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile Türkiye dünyada sıralamada 17’nci sırada yer alıyordu. Başkanlık sistemine geçildikten sonra bu ligde hızla gerileyen Türkiye, 817 milyar dolar GSYH ile sıralamada 21’e indi. Tahminler 2023 yılında Türkiye’nin 23’üncü sıraya gerileyebileceğini gösteriyor.
Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılı bütçe açığı GSYH’nin yüzde 1,5’ine gerilemişti. Bu oran Şubat 2023 itibariyle yüzde 2,4 seviyesinde. Buna göre AKP iktidarında bütçe açığı başkanlık sistemine geçilene kadar düşmüş, başkanlık sistemine geçildikten sonra yeniden artmaya başlamış olduğu görülüyor.
Başkanlık sistemine geçilmeden önce, 2017 yılında Türkiye’de kişi başına gelir 10 bin 537 dolar ile dünya kişi başına geliriyle (10.724 dolar) aşağı yukarı aynı düzeydeydi.
Ülke insanının ortalama refah düzeyini gösteren kişi başına milli gelirde Türkiye’de son yıllarda dramatik bir düşüş yaşandı. Söz konusu gelir 2013 yılında 12.489 dolarla tarihindeki en yüksek düzeyi gördükten sonra, 2020’de 8 bin 612 dolara kadar indi. Ülkeler arası sıralamada 2013-2020 döneminde 65’incilikten 77’nciliğe gerileyen Türkiye, 2022’de 81’inciliğe indi.
Merkezi Yönetim Borç Stoku 2017 yılı sonunda 876,5 milyar TL idi son verilere göre 4 trilyon 211 milyar lira oldu.
* Bu içerik hazırlanırken Mahfi Eğilmez’in web sitesinde yer alan verilerden faydalanılmıştır.
‘Tek adam’ sisteminin 5 yıllık bilançosu
Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetildiği 5 yıllık ilk yasama dönemi tamamlandı. CHP’li Kaboğlu, 5 yılın röntgenini çekti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimden önce son birleşimini yaptı. Milletvekillerinin son gündemi Amasra Maden Kazasını Araştırma raporu, son oylaması da Radyo Televizyon Üst Kurulu üye seçimi oldu. 5 yıl süren 27’nci yasama dönemi geride kaldı.
Bu dönemin diğerlerinden farkı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulandığı ilk yasama dönemi olmasıydı. Türkiye’nin 18 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişiyle birlikte Türkiye’nin yaklaşık 100 yıllık yönetim yapısı değişti. Anayasa değişikliği referandumu sonucu hayata geçen bu sistem değişikliği, Meclis çalışmalarını da yakından etkiledi. Başbakanlık makamı kaldırıldı ve yürütmeye ait tüm yetkiler cumhurbaşkanına devredildi. Milletvekillerinin Meclis’te onayladığı kanunlar kadar Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de etkili oldu.
‘BAŞKANLIK SİSTEMİ’ TARTIŞMASI, ‘TAMAM MI DEVAM MI’ SEÇİMİ
Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre, yeni sistemde yürütme makamı Cumhurbaşkanı olunca ülke bütçesinin Meclis’e sunulmasından üst düzey bürokratların atanmasına kadar ‘sınırsız’ yetkiyle donatıldı. Meclis’te alınması gereken pek çok kararın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile alınması geçen 5 yılın temel tartışma konusu oldu. Öyle ki tek bir kişinin ‘sınırsız’ yetkilere sahip olmasının ülkenin ekonomisinden demokrasisine olumsuz etkiler yarattığını ve sistemin değişmesi gerektiğini savunan muhalefetin temel seçim vaadi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek oldu. Ülkenin başkanlık sistemiyle daha da güçlendiğini ve dünyada rekabet edebilen konuma geldiğini savunan iktidarsa sistemi korumaya odaklandı.
5 YILDA 139 KANUN, 140 CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ
Türkiye 14 Mayıs seçimlerine bu temel tartışma ekseninde giderken CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 5 yılında yürütülen Meclis çalışmalarını mercek altına aldı.
Sistemin yürürlükte olduğu 5 yılda Cumhurbaşkanı kararnameleri ve kararları aracılığıyla yasama yetkisinin yürütme tarafından gasp edildiğini savunan Kaboğlu’nun raporuna göre 27’nci yasama döneminde 2 bin 880 ayrı düzenleme yapan 140 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yürürlüğe girerken Meclis’te -uluslararası antlaşmalar hariç- 139 kanun kabul edildi. Yani Cumhurbaşkanı kararnamelerinin sayısı Meclis’in çıkardığı kanunların sayısını geçti. Kaboğlu’na göre sistem değişikliği ile cumhurbaşkanına ‘paralel yasa yapma yetkisi’ verildi.
üstelik bu Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin 3’te biri daha sonra çıkan başka Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile değişikliğe uğradı ya da iptal edildi. 5 yılda çıkan “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri”nin sayısı 83’e ulaştı.
CHP’DEN AYM’YE 199 İPTAL BAŞVURUSU
Devlet yönetiminin “tek kişi”nin tercihlerine indirgenmiş olması sonucu anayasal kuralların uygulanamaz hale getirildiğini ifade edilen Kaboğlu’nun raporunda 5 yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi boyunca CHP’nin iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruların verileri de paylaşıldı. Buna göre yürürlüğe giren 458 düzenlemeden 199’u iptal istemiyle AYM’ye götürüldü.
5 YILIN ÖZETİ TORBA KANUNLAR
Birbiriyle ilgisiz alanlarda pek çok konunun aynı teklifin içinde, yeterince tartışılmadan yasalaşmasının önünü açan torba kanun yöntemi de son yasama yılında muhalefetin en çok eleştirdiği konuların başında geldi. Kaboğlu’nun çalışmasına göre 5 yılda Meclis’te yasalaşan 139 kanun teklifinin 52’si torba kanun teklifiydi ve bu kanunlarla birçoğu kritik 2 bin 503 düzenleme yapıldı. 5 yılda Meclis’in en çok mesai yapan komisyonu torba tekliflerin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu oldu. Komisyon 5 yılda 52 kez toplandı.
KOMİSYONLARIN AZALAN MESAİSİ
Meclis’in diğer ihtisas komisyonlarının mesaileri ise Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve torba yasa yönteminin tercih edilmesi sebebiyle azaldı. En az çalışan komisyonlardan biri Anayasa Komisyonu oldu. Çok sayıda anayasaya aykırılık iddiasına karşın bu komisyon 5 yılda sadece 3 kez toplandı.
27’nci yasama döneminde Adalet Komisyonu ise 21 kez toplandı ancak Kaboğlu’nun çalışmasına göre komisyon, sınırlı değişikliklerin ve konjonktürel siyasi hesaplara yönelik düzenlemelerin ötesine geçemedi.
5 yıl içerisinde en az çalışan komisyonlardan ikisi de Sağlık ve Çevre Komisyonları oldu. Komisyonlar COVID-19 pandemisine, iklim krizine ve iktidarın “çılgın” projelerine rağmen 5 yılda ikişer kez toplanabildi.
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİN TARTIŞMALI DÜZENLEMELERİ
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geçen 5 yılda Meclis’te muhalefetin ve kamuoyunun itiraz ettiği pek çok düzenleme yasalaştı. Aynı ilde birden fazla baro bulunmasının önünü açan çoklu baro düzenlemesi, siyasi partilerin ittifak olarak seçime girmesini düzenleyen seçim kanunu, muhalefetin sansür yasası olarak tanımladığı dezenformasyonla mücadele yasası, öğretmenler arasında mesleki kademeleri düzenleyen öğretmenlik meslek kanunu, bekçilere silah kullanma yetkisi getiren kanun tartışmaları düzenlemelerin başlıcaları olarak kayda geçti. 5 yılın en çok tepki çeken Cumhurbaşkanı Kararlarından biri de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi oldu.
MECLİS KESİN SONUÇLARDAN 3 GÜN SONRA AÇILACAK
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi kesin sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilanından 3 gün sonra saat 14:00’te açılacak. Toplantıya ise en yaşlı üye başkanlık edecek.