

OSMAN ÇAKIR
07 Aralık 2025
İnsan…
Aslında tuhaf bir varlık. İsterse kitap dolusu bilgiyi bir gecede zihnine doldurabilir; tarihleri, isimleri, kuralları ezberleyebilir.
Bizler de insan olduğumuza göre; ne kadar kitap okursak okuyalım, hayatın bazı hakikatlerini ancak yaşayarak öğreniriz.
Her insanın içinde, acıyla, sevinçle, düşmeyle ya da yeniden doğrulmayla açılan gizli bir kapı vardır. O kapı hiçbir kitapta yazmaz.
Okuyarak öğrendiklerimiz hayata hazırlanış gibidir; bir nevi prova.
Oysa yaşadıklarımız, sahnenin tam ortasında söylenen repliklerdir; geri dönüşü olmayan, “yeniden deneyelim” deme şansının bulunmadığı anlar.
Hayatın öğretmenliği belki de bu yüzden bu kadar keskin, bu kadar derin izli.
Bir kitap, okuruna “insanlara güvenme” demez; ama insan öyle bir an yaşar ki, güvenin hangi kırılgan camdan yapıldığını tüm hücrelerinde hisseder.
Bir kitap, “sevmek kolaydır ama kıymet bilmek zordur” diye yazabilir; fakat insan bir sabah uyanır ve bir daha göremeyeceği bir yüzün hasretiyle anlar bunun anlamını.
Kitaplar sabrı över; fakat sabır ancak içimizi yakan bir bekleyişte, gece yarısı kimse duymasın diye yutkunulan gözyaşlarında kök salar.
Yaşayarak öğrenmenin öğretisi böyledir işte…
Sözle değil, iz bırakır.
Cümleyle değil, tecrübeyle dokunur insanın içini sızlatan yerine.
Gençken çok konuşuruz, çok iddialı oluruz. Okuduklarımıza, duyduklarımıza güvenip “ben böyle yaparım, şöyle davranırım” deriz. Sonra hayat bir gün gelir; söylediğimiz tüm cümleleri önümüze bir ayna gibi koyar.
O aynada kendimizi görürüz: Hangi anda yanıldığımızı, hangi noktada büyüdüğümüzü, nerede kırılıp nerede yeniden doğrulduğumuzu…
Bu yüzden “yaşamak”, insanın en dürüst öğretmenidir.
Kimse bize kırılmanın nasıl bir boşluk olduğunu anlatamaz; ama kırıldığımızda içimizdeki sessizliği duyarız.
Kimse affetmenin ne kadar ağır bir cömertlik olduğunu tarif edemez; ama affetmeyi seçtiğimizde kalbimizin nasıl hafiflediğini biliriz.
Hiçbir kitap, “bazı insanlar kalıcı değildir” demez; ama bir gün bir bakarız, çok yakın sandıklarımız artık yanımızda değildir. O yokluğun sessizliği, en iyi öğretmenlerden biridir.
İnsan yaşadıkça olgunlaşır, olgunlaştıkça daha iyi anlar bazı şeyleri. Tecrübenin yükü ağırdır, ama o yük aynı zamanda insanın omuzlarında bir dengeye dönüşür.
Yaşadığımız her şey bizi ya kırar ya da yeniden kurar; çoğu zaman ikisini birden yapar.
Çünkü hayat bizimle kavga etmez; ama bizi sürekli sınar.
Bu sınavların bazıları mürekkeple değil, kalple yazılır.
Ve belki de en güzeli şudur:
Hiçbir yaşanmışlık boşa değildir. Acı da öğretir, sevinç de.
Yanlış da büyütür, doğru da. İnsan, her adımda biraz daha kendine yaklaşır.
Bugün dönüp geriye baktığınızda öğrendiğiniz hiçbir şeyin tesadüf olmadığını fark edersiniz.
Okuduklarınız sizi düşündürdü, ama yaşadıklarınız sizi değiştirdi. Kitaplar yol gösterdi, ama yolun taşlarını ayağınıza değdiren hep hayatın kendisiydi.
İnsan her şeyi okuyarak öğrenemez… Yaşaması gerekir.
Bazı dersler vardır ki, sadece kalbe yazılır.
Ve en kalıcı olan da onlardır.
