Köylü Ulusun Efendisidir.
Efendiler, beyefendiler, hanımefendiler.
Görüyorum ki, Ulu Önderin bizlere verdiği değeri unutmuş gibiyiz.
Köylünün en iyi yaptığı iş, tarım olması gerekirken, her biri şehre gidip, bir makinenin parçası olmayı yeğliyor..
Neden yeğliyor?
Ya yetiştiremiyor, ya yetiştirdiğinin değerini bulamıyor yada pazarlıyamıyor..
Eğer Ulu Önderin çağrısı üzerine bir araya gelinmeseydi, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulur muydu?
Kardeş kardeşle geçinemiyor diye bir araya gelemezken, holdinglerde binlercesi nasıl uyumlu çalışıyor?
Eğer şeytanın silahı olan ayrılık sözcüklerini benliğimizden silersek, birlikten kuvvet doğduğunu görürüz.
Bir Türk, beş Çinli'ye bedeldir.
Beş Çinli, elli Türk'e bedeldir sözünü yıkalım.
Güneşin ilklimin ve suyun olabildiğince cömertliğini sunduğu ülkemizde, tarımda hak ettiğimizi alamamışsak.
Ulu Önderin gösterdiği "En Hakiki Mürşit İlimdir."
Rotasından sapmış olduğumuz ilim ve eğitim eksikliğimizdir..
Bilimsel açıklaması olmayan hiçbir bilgi, ALLAH'ın ilmi değildir..
Yalnızca bizi yanıltır, oyalar ve karamsarlığa sürükler.
Ruhları pasifleştiren bilgi kirliliğinden arınmak, insana ve sağlığına değer veren, bir tarım politikası belirlemek için, çaba sarfetmek isteyenlere çağrım var.
Gelin, Ulu Önderin ruhunu şad edecek bir atılım yapalım.
Sinop'ta tarımın kolları olan tüm üretici birliklerimizi kurup uygarlığın zirvesine oturmak için yarışalım.
Atamın deyişiyle.
Köylü efendilere sesleniyorum.
Gözümüzün yeşilden başka renklerin unuttuğu topraklarımızda, organik tarım için ne duruyoruz?.
Gözün alabildiği yer ya orman yada ormana dönüşmüş tarla.
Biz işlemezsek, birileri bizlerin ruhlarına tembelliği işler..
Ya gözümüzü açarız, yada buğdayı Araptan, sebzeyi kovboydan, etide Rusyadan alırız.
İlyas Çolak