Bir önceki yazımda sizleri biraz hüzünlendirdim mi? Hatta biraz değil ,bayağı fazla kaçmış.Zira aldığım tepkiler öyle diyor.
Geleceğimiz olan gençlere başımdan geçen olayları anlatarak mesaj vermek amacındayım.Her yazımda gençlerimize bir şeyler verebilmenin çabasındayım. Hatta spor yazılarımda bile buna özen gösteriyorum.
Sanatçılar "Kolay olan seyirciyi ağlatmaktır,zor olan seyirciyi güldürmektir derler."
Eh ben de sanatçı olmadığım için,mesaj verirken işin kolayını seçtim.
Değerli okurlar hayat her zaman gül bahçesi değil.Sevinçlerin yanında kederler de var.Maalesef hayatın bu gerçeğinden kaçamıyorsunuz.Zaman zaman göz yaşlarınızdan çok büyük dersler çıkarıyorsunuz.Bir bakmışsınız o akıttığınız göz yaşları,gün gelip sizin mutluluğunuzun başlangıcı oluveriyor.Dilerim bütün göz yaşlarınızın sonu hep mutluluk olur.
Bu yazımda işin zor yanını seçip,sizi gülümsetmeye çalışacağım.Gülümsetebilmek diyorum. Az önce belirttiğim gibi sanatçı olmadığım için güldüremeye gücüm yetmez.Sizleri gülümsetebilmekte bana yeterli.
Hani kış mevsimini sevemiyorum demiştim ya.2007 Kışının bir ayı benim için mükemmeldi.Aralık ayının tamamını hac görevini yerine getirmek için Arabistan'da geçirdim.Tabii konumuz dini görevimizi yerine getirmenin mutluluğu değil.O konu ayrı ,tarif edilmez yaşanır.Konumuz sıcaklığın mutluluğu.Akşam saat 22.oo de bile 28 derece sıcaklık.Gündüz sıcaklığını hesaba katmıyorum bile.Eh o sene yazı iki kere yaşamak harika bir şey.
Artık sırtım da ısınmış,hatta Boyabat'ımızın deyimiyle iliğim kemiğim ısınmıştı.Görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.Devamlı hareket halindesiniz,günleriniz dolu dolu geçiyor.Yanınıza kafanıza uygun bir arkadaş bulduğunuz zaman işin tadı daha da artıyor.Ben de Sinop'lu bir arkadaş buldum,birlikte hareket ediyoruz.
Bir gün ikindi namazı için Kabe'ye gittik.Namaz vakti gelinceye kadar sırtımızı bir sütuna yasladık,kitap okuyup kendimize göre yorumlar yapıyorduk.O sırada 30 yaşlarında,her halinden çok beyefendi olduğu belli olan, kibar bir arkadaş başıma dikildi.Yüzünde acı bir ifadeyle:"hacı abi belimden rahatsızım ,sırtımı yaslamam lazım yanınıza oturabilir miyim?" dedi.Hemen yer açtık,ayağa kalkıp elinden tutup yerime oturttum.Geçmiş olsun nasıl oldu diye sorduğumuzda,namaz kılarken nasıl olduğunu anlayamadığını birden belinden rahatsızlandığını belirtti.Çok canım sıkılmıştı.Hac görevi sırasında namaz kılmakta bile zorlanması bir hayli üzücüydü.Hemen yapması gerekenleri anlatmaya başladım.Hatta kullanması gereken ağrı kesicileri ve merhemleri anlattım.Bu nur yüzlü gencin bir an önce sağlığına kavuşması gerekiyordu.Büyük dikkatle beni dinledi."Abi iğne de oldum ama fayda etmedi , uyarılarınızı dikkate alacağım"dedi.
Memleketini sorduk.İstanbul'da oturduğunu,ama Sinop'un Gerze ilçesindenim deyince şaşırdık ve tesadüfün böylesi dedik.Tabii daha da kaynaştık.Hemen İstanbul'da ne iş yaptığını sordum.Sormaz olaydım.
Yine aynı kibarlıkta, mütevazi bir tavırla ve çok kısık bir sesle beni kırmamaya çalışarak"doktorum abi"dedi.O an .İşte yok mu o an?
Hoşuma giden Arabistan sıcağı bana oldu bir cehennem.Hemen özür diledim.Tereciye tere satmak buna derler.Ben de doktora doktorluk dersi vermişim.Ama bu işi bilmeden yapmıştım.Bizim doktor yine kibar tavrıyla,söylediklerimin doğru olduğunu belirterek çaktırmadan beni teselli ediyordu.Gerçi ben arkadaşın doktor olduğunu duyduktan sonra konuşulanları pek hatırlamıyorum.
Evet ,niyetiniz ne kadar iyi olsa da bazen bilmeden pot kırıveriyorsunuz.
O an aklıma geldikçe hala yüzüm kızarıyor.
Ama ne yapalım insanız "hatasız kul olmaz" diye kendimi teselli ediyorum.