Mayıs ayı son günleriydi. Bir akşam üstü balkonda çayımı yudumlarken köyüm, köylülerim aklıma geldi. Başta Kovit-19 olmak üzere bazı koşullar nedeniyle köyüme gitme olanağım yoktu. Fakat köyümde, köylülerim de burnumda tütüyordu. Aşağıda ki şiiri yazdım.
Köyüm
Gelmek istiyorum bir yaz ayında,
Yürüsek yol boyu çardak kıyında
Sohbet güzel olur akşam çayında
Köyüm köylülerim özledim sizi.
***
Bir baksam alaçamdan köyüme,
Dokunsam elimle dikenine gülüne,
Kucak dolusu selamlar köylülerime,
Köyüm, köylülerim özledim sizi.
***
Dağ taş dolaşsam göynükler yedi kavak,
İnsem sarıçama çalcadan dolaşarak,
Havasını koklayıp gezsem salınarak
Köyüm köylülerim özledim sizi.
***
Gezsem dolaşsam hacılardan sökübaşına,
Dört yanı dolaşıp gelsem dibek taşına,
Korona hasret bıraktı yazına kışına,
Köyüm köylülerim özledim sizi.
Okumuş olduğunuz bu şiiri yazdıktan dört ay kadar sonra şartlar olgunlaştı. Daha doğrusu biraz olgunlaştı. Köyüme gittim. Bir aydan birkaç gün fazla kaldım. Bu süre içinde çok güzel şeylerde yaşadım, üzüldüğüm şeylerde oldu. Bazıları benimle kalması koşuluyla yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım.
Şiirimde paylaştığım o yerleri doya doya dolaştım. Temiz havasını kokladım, kanlıca mantarı topladım. Fakat hayvan otlattığım, babamın ekip biçtiği birçok yeri tanımadım, tanıyamadım. Orman olmuş. Gök yüzü bile zor görünüyor.
Birinci üzüntüm tarım bitmiş, üretim bitmiş. Köyde yaşayanlar, ihtiyaçlarını haftada bir köye gelen manav arabasından karşılıyorlar. Bize yerli arabadan önce yerli buğday, mercimek, nohut, mısır, kısaca yerli üretim lazım. Arabaya binmesem de olur ama aç yaşayamam. O üretimi yapan ülkeler size buğday, mercimek, nohut gibi gıdalar kendi halkımıza anca yetiyor derlerse ne yersiniz?
İkinci üzüntüm ise dağ taş orman olmasına rağmen kâğıt fabrikalarımız çalışmıyor. Kâğıt ithal edilerek paramız dışarı gidiyor. Yıllar sonra kâğıt üretemiyoruz. Dolar ile alım yaptığımız için dış alıma para yetmiyor. Kâğıt olmayınca gazeteler kapanıyor, dergiler, kitaplar yeterli olarak basılamıyor.
Bir zamanlar ülkemizde Mersin-Taşucu, Muğla-dalaman, Afyon-Çay, Balıkesir, İzmit, Zonguldak-Çaycuma, Kastamonu-Taşköprü, Giresun-Aksu kâğıt fabrikaları vardı. Yoksa hepsi çalışıyor da ben mi bilmiyorum?
Üretim yok dedimse hiç yok demedim, demiyorum. Örneğin, köylülerimiz pancar pekmezi yapıyorlar. Hem de imece usulüyle yapıyorlar bazı işlerini. Her akşam bir evde toplanarak pekmez yapacakları pancarları beraber soyuyorlar.
Pancar pekmezi yapan kişilerde bence bir yanlışlık var. Pekmez yapanların yaşı en az altmış ve üzeri yaşlardalar. Her evde karı-koca olmak üzere iki kişiler. Onlar da bu pekmez üretimini kendileri için yapmıyorlar. Yardım alacakları yerde yardım etmek için yapıyorlar.
Kime mi yardım yapıyorlar? Gurbette olan oğullarına, kızlarına, daha doğrusu anne ve babalarının maaşı yeterli olmadığı için gerekli ihtiyaçları karşılanamayan torunları için yapıyorlar. Aldıkları emekli maaşından yardımcı olamadıkları için pancar pekmezi yaparak yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Pekmez yapmak için imece usulü pancarlarını soyarken güzel sohbetlerde oluyor. Fakat boş konuşmalarda çok oluyor. Bir akşam hemen yanımda oturan arkadaş kulağıma eğilerek konuşanların çoğunluğu boş konuştuğunu söyledi. Boş konuşmalara da hadi eyvallah diyelim. Beni üzen yapılan dedikodular. Hiç sevmedim.
Köyde son akşamlarımdı. Bir teyze ziyaretime gelmiş, sohbet ediyorduk. Bu teyzenin bir oğlu, iki kızı gurbette. Torunları var. Köyde de tek başına yaşıyor. Konuşma esnasında şöyle bir cümle kullandı. Ben üzüldüm. “İstanbul da kamyonlar yarışıyor, bırak da gel oğlum, sana kim karışıyor”
Torunları için pekmez yapanların çoğunluğu bu teyze gibi düşünüyorlar ama açık konuşamıyorlar diye düşünüyorum.
Beni üzen şeylerin bir kısmı benimle kalacağını başta belirtmiştim. Fakat dedikodu yapanlar için ve yazıma noktayı koymak için merhum Doğan Cüceloğlu’nun şu cümlesini paylaşarak istiyorum. “Her insanın içinde kum, çakıl ve çamur ile birlikte altında vardır. Ben-Sen kavgasındakiler çamuru, biz diyen karşısındakinin içindeki altını görür”
Karşınızdakinin içindeki altını görenlerden olmanız dileğim ile…
Mustafa Gürleyen (19.11.2021)