Şehirlerimizde sahipsiz köpek sayısı her geçen gün çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Bir hevesle alınan ve bakılamayınca da terk edilen köpekler pek çok sorunu beraberinde getiriyor.
Bunun nedeni olarak da belediye görevlilerince bakım ve kontrollerinin yapılmaması, kısırlaştırılmamaları, köylerden getirilerek şehirlerin arka sokaklarına kontrolsüz bir şekilde bırakılmaları yani terk edilmeleri, koruma altına alınmamaları, hususi barınaklarının olmayışı gösterilmektedir.
Sahipsiz köpekler, sokaklarda gruplar halinde gezdiklerinden dolayı doğrudan ya da dolaylı şekilde insanları tedirgin etmekte, korkmalarına neden olmakta ve şikâyetlere yol açmaktadır.
Ayrıca trafik kazalarına sebebiyet vermektedir. Isırma ya da saldırma nedeniyle şehirde yaşayan insanların yaralanmalarına, kuduz gibi çeşitli hastalıklar kapmalarına, güvenlik sorunlarına neden olmaktadır.
Diğer taraftan sahipsiz köpekler, sokaklarda açlık, susuzluk, hastalık, soğuk, sıcak, sahipli ve sahipsiz köpeklerin saldırısına maruz kalma, insan, hayvan ve araçlardan kaynaklanan tehlikeler altında ağır şartlarda yaşam mücadelesi verirken önemli sorunlar yaşamaktadır.
Kentlerde sokak köpekleri meselesi iki yüzü keskin bıçağa benziyor…
Köpek; boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan olarak tanımlanmaktadır.
Köpekler insanoğlunun çok eski ve sadık bir dostudur. Çok marifetlidirler. İyi bir avcı, bekçi, görme engelli kılavuzu, bomba ve narkotik bulucu, arama ve kurtarma elemanı, denizcilerin miçosu, Avrupa’da trüf mantarı arayıcısı, Kuzey Kutbunda kızak taşıyıcısı, engellilere moral desteği veren, depremleri ve sahibinin hastalığını bildiğine inanılan ve en önemlisi insanları çıkarsız sevebilen bir canlıdır köpek.
Eski Pursaklar Kaymakamı şimdi ise İstanbul Eyüpsultan Kaymakamı olan Sn. İhsan Kara’nın kaleme aldığı “Sokak Köpekleri” başlığını taşıyan makalesinde insan-hayvan-sadakat ilişkisine dikkat çekilerek şu hikâye anlatır:
“1924 yılında Tokyo Üniversitesi’nde görev yapan Japon Profesör Hidesabura Ueno, kendine tren istasyonunda bulduğu küçük bir köpek yavrusu edindi. Profesör Ueno köpeğine, Japonca’da “sekiz tane” anlamına gelen Hachiko adını koydu.
Safkan Akita cinsi beyaz bir erkek olan Hachiko, her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya yürüyen sahibine eşlik etti. Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döndü. Çok geçmeden bir akşam üniversite dönüşünde metronun çıkışında Hachiko’yu kendisini beklerken gördü. Profesör çok şaşırdı.
Bu akıllı köpek sahibinin eve dönüş saatlerini hesaplayarak ve aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmişti. Ondan sonraki bir yıl boyunca her sabah sahibini metroya kadar götürdü, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşıladı. Saatini hiç şaşırmadı.
Ama bir akşam profesör metrodan çıkmadı. Hachiko gözleri metronun kapısında, gece boyunca bekledi. Bir sonraki akşam profesör yine yoktu. Üçüncü akşam metrodan yine çıkmadı. Çünkü profesör üniversitede kalp krizi geçirip ölmüştü…
Hachiko her akşam sahibini metrodan çıkar diye inatla bekledi.
Haftalar, aylar, yıllar boyunca her akşam tokyo metrosunun Shibuya İstasyonunun kapısına gitti. Tam 10 yıl boyunca. Hachiko on iki yaşındayken metronun kapısında öldü.
Bugün Tokyo’ya gidenlerin Shibuya İstasyonu’nun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Hachiko’dur.
Japonlar, sadakat ve insan hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 10 yıl boyunca sahibini beklediği yere Hachiko’nun heykelini diktiler.”
Türü ne olursa olsun hayvanlar doğanın bir parçasıdır; tıpkı insanlar gibi. Pek çok insan da, yaşamlarını, hayvanlarla kurduğu ilişkiyle anlamlandırır.