Erdoğan Erkaymaz
Doğa ve insan arasında ki var olan savaş yıllarca, yine insanlar tarafından görmezden gelinmeye devam etmektedir. Bir ana gibi kucak açan bu sisteme, neden sürekli nankörce ve kaldırışlarıyla karşılık verir insanlar? Doğa, kendine ait olanı geri almak ister, belki bir sel, belki de dalgalar, her şey yerle bir olur. İnsanoğlu kalkar yine aynı yere yeni yapılar diker. Doğa yine döker, kırar… Beton yığınları dağıtılmış, taşlar darmadağın. İnsanoğlu aç gözünü bir türlü doyuramaz.
Ülkemiz dört bir tarafı betonarme yapılarla çevrilme yarışı içerisinde. Son iktidar iş kriteri olarak kendine betonlaşmayı belirmesi, fabrikalar, üretim tesisleri, temiz enerji santralleri kurmak yerine; üreten toplum yerine tüketen toplumu benimseyip, orman alanlarını imara açması, şehirleri AVM’lere teslim etmesi, geçimini, doğadan sağlayan halkın kalbine giden damarlara yani derelere barajlar kurup HES’ler yapması ve bunlarla övünerek halkımız için çalışıyor aldatmacası içinde olması ve sıkıntıyı yaşayanların sessizliği bunları yaşamayı devam etme sebebidir.
Doğa bilimcileri doğayı kendi haline bırakmak gerektiğini söylerler. Yine söylenen bir deyim de; “Deniz, kendinden alınanı mutlaka geri alır” derler. Yani siz denizi dolgu falan yaparak küçültürseniz, gün gelir deniz verdiklerini yakıp yıkarak geri alır. Doğa diyor ki; “Ey insanoğlu doğanın efendisi değil bir parçasısınız…” Bu gerçekle yüzleşip egomuzu bir köşeye atmalıyız. Çünkü doğa kin tutmasa da kendinden olanı hep geri alır!
Sahiller çok değerlidir. Sahil ekosistemi ise dünyanın en nazlı ekosistemidir. Bozulması kolay kendisini yenilemesi zordur. Doldurduğunuz alan size küçük gelebilir ama o dolgunun altında canlı bir yaşam var. Ayrıca doldurduğunuzda karbon emisyonu da arttırıyorsunuz. Çünkü denizler karbonu emer, emeni engellediğinizde emisyonu tetikliyor, kıyıya özgü canlıların yaşama ortamı alt üst oluyor, deniz suyunun kimyasal-fiziksel özellikleri bozuluyor. Bunlar ortadayken kendi bacağımıza kurşun sıkmaktan ne zaman vazgeçeceğiz.
Doğayı kim kirletiyor, kim zarar veriyor, kim buraları pis bırakmış diye kızıp duruyoruz ama insanların yaptığını biliyoruz. Ama dalga öyle mi? O doğa bizi ana gibi kucaklıyor, karşılıksız oksijenimizi veriyor, günümüzü güzelleştiriyor, bize yaşanacak bir dünyayı sunuyor… Ranta kurban edilen çarpık yapılaşma, bunlara göz yumanlar ve tüm bunlara ses çıkarmayanlar yani bizler… Felaket geldiğinde ne kadar ahlar vahlar edilse de gidenleri geri getiremezsiniz. Yaşananları kaderci bakış açısıyla bu felaketlerde insanoğlunun sorumluluğunu, aymazlığını, vurdumduymazlığını niçin görmeler? Doğa biz yanlış yaptığımız sürece hesap soracaktır. Ya doğayla barışık yaşamayı öğreneceğiz ya da kaçınılmaz son olan felaketleri yaşayacağız.
Kimse sanmasın denizleri doldurularak yapılan yapılar, yollar, dere yataklarına kurulan santraller, orman alanlarına yapılan saraylar ilelebet kalır diye. İnsan ölür toprak olur, yapı gider doğa kalır. Doğayı atalarımızdan miras olarak değil de yavrularımızdan emanet aldığımız gerçeğini unutmasak belki bu kadar acımasız olmayız.